Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Hoşgeldiniz.

sizde sitemizin tüm içeriğinden faydalanmak istiyorsan üye olun veya üye iseniz giriş yapınız iyi forumlar .

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Hoşgeldiniz.

sizde sitemizin tüm içeriğinden faydalanmak istiyorsan üye olun veya üye iseniz giriş yapınız iyi forumlar .

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║

Welcome to the site & Siteye Hoşgeldiniz.

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Galeri
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 141 kişi 5/14/2011, 14:38 tarihinde online oldu.
En son konular
» Peki bunlari biliyormuydunuz
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:46 tarafından Nymphadora.*

» Benden avatarlar .
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:42 tarafından Nymphadora.*

» TÜM YALANLARA HAYIR!!!!!!
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:20 tarafından Nymphadora.*

» Dünyalar kadar seviliyosun (:
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:04 tarafından Nymphadora.*

» Soner aktas`in youtube sitesindeki özel videolari..
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:03 tarafından Nymphadora.*

» Antalya Manzara Resimleri..
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 11:00 tarafından Nymphadora.*

» Ben
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty7/8/2011, 10:51 tarafından Nymphadora.*

» İTAAT EDENLER GİDECEK BİAT EDENLER GELECEK..!
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty12/31/2010, 05:46 tarafından Admin

» Şimdi tanıdınmı beni ?
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty12/17/2010, 08:55 tarafından Admin

Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde SoNeR AkTaŞ adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║ adresi saklayın ve paylaşın
Anket
Forum

 

 Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! *

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
soner
Misafir




Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty
MesajKonu: Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! *   Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! * Empty8/14/2010, 23:23

*
General ampul...‏

12.08.2010
Y
...:::Ajans Medya Takip:::... Günün Manşetleri
Link to Ajans Medya Takip

* Tahammül!..
* Tayyip Bey’in yargıdaki Alileri!..
* Erdoğan’ın nihai hedefi!
* Recep Bey Kemal Efendi
* General ampul...
* Bir evlâdın sessiz çığlığı!
* İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'dan garip 'hayır' yasağı!
* 'Ölüleri ağzına alma, dirilerle hesaplaş'
* Kılıçdaroğlu halka sordu
* Referandumda neden birleşik oy pusulası yok?
* Ha Abdullah ha Recep...

Tahammül!..

Posted: 11 Aug 2010 01:07 PM PDT

Şimdi sizlere bir olay anlatacağım.
Bu yıl vefat eden, sevgili dostum avukat Sadettin Sürmen anlatmıştı.
Avukatın biri duruşma başlayınca söz almış ve başlamış konuşmaya:
“Sayın yargıç!
Size mahallemizin kasabının çok değerli selamını getirdim. Manavımızın da selamı var. Bakkalımızın saygın selamlarını getirdim. Tuhafiyecimiz özellikle selam gönderdi. Kahvehane sahibi de mutlaka saygılarını iletmemi istedi. Tamircimizin, yufkacımızın, nalburiyecinin, berberin, balıkçının, berberin babasının, yufkacının kayınpederinin, genç bakkal çırağının babasının ve diğer esnafımızın değerli selamlarını getirdim!..!
Bunalan yargıç sinirlenmiş ve ” Eee yeter!.. Burada bunları mı dinleyeceğiz? Savunmanıza geçin “ diye bağırmış.
Avukat ise şu karşılığı vermiş:
“Sayın yargıç, aslında bunlar savunmamın içinde idi. Şu anda karşınızda yargılanmakta olan müvekkilim de, bir yıl boyunca önünden geçerken her gün kendisine küfreden kişiye tahammül edemeyip bu cinayeti işlemiştir. Bakın sizler çok değerli selamlara bile tahammül edemediniz. Müvekkilimin bir yıl boyunca her gün aynı kişiden küfür yediğini düşününüz ve ona göre karar veriniz.
Mahkeme ne mi karar almış?
Hafifletici nedenden dolayı cezayı uygun oranda azaltmış.
“Arkamda Ordu yok diye mi?”
Şimdi bunu niye anlattığımı söyleyeyim.
Dün Silivri’de Tuncay Özkan 71. duruşmasına çıkmış ve basından öğrendiğimize göre, mahkeme başkanı Köksal Şengün tarafından salondan atılmış. Gerekçe olarak “yüksek sesle konuşması, bağırması” gösteriliyormuş.
Özkan, şunları söylemiş:
“İnsanları mezbahaya gelmiş danalar, kuzular gibi tutmuşsunuz burada. Arkamda ordu yok diye beni burada tutuyorsunuz. Benim suçum ne? Yeter artık. Ya bana suçumu söyleyin ya da bu yargılamayı bırakın. Ben kurbanlık koyun değilim. Bu bize yapılan zulümdür.”
Balyoz davası sanıklarının mahkemesinden de örnek veren Özkan’ın, “Onların yargıçları yargıç değil mi, ’böyle tutuklama olur mu’diye karar veriyor” sözleri için de inceleme başlatılmış. Bu sözlerin hakaret kapsamına girip girmediği araştırılıyormuş.
Tuncay Özkan, salondan jandarmalar tarafından çıkarılırken de, “Bağırırım. Adalet istiyorum” demeye devam etmiş.
Adalet isteyen herkesin aynı çığlığı atacağına inanıyorum. İçinden ya da dışından.
Mahkemelere ve yargıçlarına söyleyecek sözümüz yok.
Hele hele böyle “olağanüstü dönemlerde.”
Ama aynı suç kapsamındaki emekli ya da görevdeki paşaların ve askerlerin tutuksuz yargılandığı bir dönemde, gazeteci Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın 2 yıla yakın tutuklu kalması vicdanları rahatsız etmiyor mu?
Ve, yine mahkemeye karışamayız ama, aylardır tutuklu kalan bir gazetecinin sesini yükseltmesi de mi “tahammül” sınırlarımızı da aşıyor artık?
Eğer içinde hakaret yoksa, yüksek sese tahammül edemeyenler, aylarca tutuklu kalmaya nasıl tahammül edilebileceğini düşünüyorlar mı acaba?
“Bunu suç işlerken düşünecekti” gibi düşünenler varsa eğer, o zaman bir an önce hüküm verilmeli, gerçek ortaya çıkmalıdır, değil mi?

Hulki CEVİZOĞLU

Yeniçağ


Tayyip Bey’in yargıdaki Alileri!..

Posted: 11 Aug 2010 01:02 PM PDT

İstiklal Mahkemelerini biliyorsunuz. 1920’li yılların başında asker kaçaklarını yargılamak için kurulan özel bir mahkemedir. Bu mahkeme Cumhuriyetin ilanıyla rejimin korunmasıyla görevlendirilmiş ve bu süreçte bazı hukuksuz kararlara imza atmıştır.
O mahkemelerin en ünlü olanı Ankara İstiklal Mahkemesiydi.
Mahkeme heyetinin Alilerden oluşması sebebiyle bu mahkeme tarihe Üç Aliler Divanı diye de geçmiştir.
******’e suikasttan, Şeyh Sait isyanı dahil pek çok davaya bakan Ankara İstiklal Mahkemesi ve benzerleri aslında devletin olağanüstü şartlar gereği ihdas ettiği yarı yargı yarı infaz kurullarıydı ve kurulan yeni rejimin kökleşmesini amaçlıyordu.
Evet adı ve usulü belki mahkemeydi ama İstiklal Mahkemeleri gerçekte iradesini hukuktan ziyade, yönetimde olanlardan alan rejimin fedaileri örgütü gibiydi.
27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan Yassıada Mahkemesi de bazı yönleri ile İstiklal Mahkemelerinin kopyasıydı ve onlar da hükmünü hukuktan ziyade, hakim iradeye göre verdiler.
Ve Cumhuriyet sonrası yargı tarihimizde yaşadığımız üçüncü garabet AKP ile beraber yaşananlardır.
Bırakın daha öncesini işte YAŞ sürecinde olanlar gözler önündedir.
Genelkurmay Sözcüsü Metin Ataç, Balyoz’dakiler terfiler bağlamında davadan etkilenmeyecek dediği gün 102 subay ve generale yakalama kararı çıkarıldı.
Dahası, verilen karara itirazın görüşülmesi hayati önemine rağmen YAŞ toplantısının sonuna bırakıldı.
Buna ilaveten Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmasının görüşüldüğü gün apar-topar ifadeye çağrılması da bir diğer dehşet örnektir.
Görüldüğü gibi AKP ile beraber yargıda İstiklal ya da Yassıada Mahkemeleri misali yeni bir süreç oluşturulmuştur.
Tamam hadise şeklen elbette öyle değildir ama unutmayın İstiklal Mahkemelerindeki Üç Aliler ve Yassıada’daki Salim Başol’la Selim Egesel de cübbe giyerlerdi.
Ortak nokta, var olan siyasi otoritenin etkisi altında olmalarıdır.
Aslına bakarsanız bugünkü durum dünden çok daha vahim çünkü İstiklal Mahkemeleri savaş şartlarında yeni kurulan bir rejimi oturtmak adına çaresizlikten ihdas edilmişti keza Yassıada Mahkemesi de darbenin ürünü ya da sonucuydu oysa bugün güya demokrasi şampiyonluğu yapılır ve AB’ye giriyoruz naraları atılırken bütün bunlar yapılıyorsa, bu durum demokrasi örtüsüyle sivil bir diktaya dolu dizgin gittiğimizin kanıtıdır.
Tabloya bakar mısınız yargının en kıdemlileri bile her kararname döneminde yer değiştirirken Ergenekon savcıları dokunulamaz konumunda ve de özel bir koruma altındadırlar...
Bugün yargıda münferit biçimde AKP ve rövanş alma silahşorluğu misyonuyla var olan yeni Üç Aliler Divanları emin olunuz referandumda evet çıkarsa, bütün yargı için geçerli olacaktır.

SELAM...
Rütbesi çalınanlara!
Bir okurum Merhum Nihal Atsız’ın yazdıklarını bugüne yani YAŞ’da yapılanlara uyarlayarak bize gönderdi.
Sunuyoruz:
“Ey ekmeği alınanlar selam sizlere!
Ey rütbesi çalınanlar selam sizlere!
Subay ya da Generaldir diye evleri,
Ocakları dağıtılan Cumhuriyet erleri!
Selam size, üstünüzde bütün bakışlar,
Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!”

TUTARLI...
Doğu Perinçek’i neden alkışlıyorum?
1) 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve bugün hapiste yani sivil ya da askeri darbelerin tamamının mağduru olduğu için!
2) Katıksız bir antiemperyalist olduğu için!
3) Türk solunu milli bir çizgiye çektiği için... Perinçek olmasaydı Türk solu ABD’nin kuklası olmaya devam ederdi.
4) Üstüne kayıtlı tek bir taşınmazı olmadığı yani tapulu tek bir malı bulunmadığı için ki Dalay Lama bile çizgisinde bu kadar tutarlı değildir.
5) 60 yaşını geçmesine rağmen pes etmeyip mücadelesini sürdürmesi ve kendisi cezaevinde yazdıkları ile, arkadaşlarının da onca maddi imkansızlıklara rağmen dışarıda gösterdikleri mücadele azminden ötürü.
6) Doğu Bey, din gibi sorgulaması mümkün olmayan uhrevi bir argümana sığınmaksızın onlarca yıl büyük bir kitleyi yanında tutabilen nadir isimlerden
biridir.
7) Türkiye’nin bölünmezliğini savunduğu ve Sevr’e fiili bir mücadeleyle meydan okuduğu için alkışlamanın ötesinde ona minnet duyuyorum.

KIYASLAMA...
Liderler ve çocukları
1) ******, çocuğu yoktu.
2) İsmet İnönü... Milli Şef yani devlete topyekün hakim olmasına rağmen oğulları Erdal ve Ömer’in devletle hiçbir alışverişi olmadı.
3) Adnan Menderes: Ticaret yapmak isteyen oğlu Yüksel Menderes’e izin vermedi ve Dışişleri imtihanına girmesini istedi.
4) Celal Bayar, çocuklarının hiçbir ticari aktivitesi duyulmadı.
5) Cemal Gürsel: Çocuklarının adını bile duyan olmadı.
6) Cevdet Sunay: Oğlunun tek kusuru hemşehrisi ünlü mafya babası Cevahir’e çelenk göndermesiydi.
7) Korutürk: Oğlu Dışişlerinde ve hâlâ bakanlıkta görevde.
Cool Demirel: Çocuğu yok.
9) Ecevit: Çocuğu yok.
10) Evren: Üç kızı var, darbe lideri olmasına rağmen ihale dedikodularında adları hiç duyulmadı
11) Özal: Kızı Zeynep, eşi Semra ve oğlu Ahmet’le basında menfaat konularında ilk konuşulan isim.
12) Yılmaz ve Çiller: Mesut Bey kardeşiyle Çiller de kocasıyla gündeme geldi.
13) Tayyip Erdoğan: Oğullarının kafa karıştıran fiili ticari faaliyetleri ile tescillenen tek Başbakan. Büyük oğlu gemi, küçük oğlu pırlanta mağazaları sahibi.

Sabahattin ÖNKİBAR

Yeniçağ


Erdoğan’ın nihai hedefi!

Posted: 11 Aug 2010 12:56 PM PDT

12 Eylül’de Sonhavadis gazetesinin gece sorumlusu idim. Yeni Düşünce dergisi de orada hazırlanıp basılıyordu. Akkan Suver’in ricası ile üç ay kadar derginin yayına hazırlanmasına katkıda bulundum.
Yeni Düşünce dergisinin en önemli gündem maddesi 12 Eylül yargılamaları ve bu arada tabii ki MHP davası idi. Biz duruşmaları haber olarak veriyorduk ama konuyla ilgili yorum yapmak çok tehlikeliydi. Yazarlar arasında Ahmet Bican Ercilasun da bulunuyordu ve en yürekli yazıları o yazıyordu. Bir yazısının başlığı “Sebepler ortadan kalkmadığından” şeklindeydi.. MHP davasında sanıkların tahliye talepleri, ne anlama geldiği belirsiz bu gerekçeyle reddediliyordu.
* * *
Tuncay Özkan’ın “Arkamda ordu yok diye beni burada tutuyorsunuz. Ya suçumu söyleyin, ya da bırakın” haykırışı, Mustafa Balbay’ın “Bu devletin ordusunun komutanları, darbeye eksik teşebbüs ederken, Balbay ve teğmenler tam teşebbüste mi bulunacak? Bizim dışarıda yasımızı tutanlar kimseyle pazarlık etmediği için mi burada tutukluyuz?” diye yakınmasını duyunca ister istemez 12 Eylül duruşmalarını hatırladım ve aklıma “sebepler ortadan kalkmadığından” gerekçesi geldi.
Bugünkü tutuklamalar, 12 Eylül tutuklamaları ile kıyaslanır duruma gelmiştir. Dolayısıyla iktidarın 12 Eylül’deki referandumun12 Eylül yönetimi ile hesaplaşma olduğu iddiası gülünçtür. Aksine bugünkü rejim, hukukun katledilmesi ile 12 Eylül rejimine dönüşmektedir. Zaten Anayasa değişiklikleri de kabul edilirse hukuk devleti, tamamen ortadan kalkacaktır.
* * *
Prof. Dr. Ramazan Demir, uzun makalesinde evet demenin anlamını yazıyor:
* Bir “evet” oyu demek; Türk milletinin geleceğini, vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini, bayrağın tekliğini tehlikeye sokmak demektir.
* Bir “evet” oyu demek; teröre, bölücülüğe, şehitlerin gelmesine onay vermek demektir.
* Bir “evet” oyu demek; kul hakkını yemeye, kendi akrabalarını-çocuklarını, yandaşlarını zengin etmeye devam, ’fakir fukaraya da bir sadaka paketi yeter’demektir.
* Bir “evet” oyu demek; ülkeyi bölmeye yönelik ırkçı “Kürtçülük” aracı terör örgütlerine, Doğu Anadolu’yu kapsayan “Batı Ermenistan” ın kurulması için Batılı emperyalistlere tavizler verenlere devam demektir.
* Bir “evet” oyu demek; Ermeni emellerine, teröre kurban vermeye devam demektir.
* Bir “evet” oyu demek; din ticaretine, tertemiz Müslümanları kandırmaya, onların inançlarıyla oynayarak zenginleşmeye devam demektir.
* Bir “evet” oyu demek; Türk milletini 36 etnik parçaya ayırmak, ayrıştırmak demektir.
* Bir “evet” oyu demek; Türkiye’yi emperyalist güçler olan ABD/AB/İsrail üçlemesine teslim etmeye devam demektir.
* Bir “evet” oyu demek; işsizliğe, haksızlığa, yolsuzluğa, soygunculuğa, devlet malını hortumlamaya devam demektir.
* Bir “evet” oyu demek; ciğerin olan evladını, sevdiğini, akrabanı teröre kurban vermek demektir.
* Bir “evet” oyu demek; anaların gözyaşlarının akmaya devam etmesine onay vermektir.
* Bir “evet” oyu demek; yargının siyasal gücün emrine girmesi demektir.
* Bir “evet” oyu demek kişinin mahrem hayatına müdahale, konuştuğu telefonu dinlemeye onay vermektir.
* Bir “evet” oyu demek, suçsuz komutanı, suçsuz profesörü, suçsuz yazarı, suçsuz vatandaşı, suçsuz gazeteciyi sırf ’siyasi iktidarı desteklemiyor’diye hapse atmaya onay demektir.
* * *
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise “Türkiye üzerinde oynanmak istenen bu oyunun nihai hedefi, tek millet-tek devlet esasına dayanan Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden tanımlanması ve çok kimlikli, çok milletli ayrışmış bir toplum ve parçalı bir devlet yapısının kabul ettirilmesidir” diyor.
Gerçek bu kadar açık ve nettir.

Arslan BULUT

Yeniçağ


Recep Bey Kemal Efendi

Posted: 11 Aug 2010 12:51 PM PDT

Çatışma ve gerilim siyaseti partilere yeni taraftarlar kazandırır mı?
Emin olmamak lâzım.
Çünkü çatışma tek yanlı olmayacağı ve iki tarafı da keskinleştirip bloklaştıracağı için bu taktiğin yarışı önde götürene avantaj sağlayacağını hesap etmek gerekir.
Tahminler, referandumda Evet ve Hayır oylarının birbirine çok yakın çıkacağını gösteriyor.
A&G Araştırma Şirketi’nin Başkanı Adil Gür dün bana seçmenin neredeyse yüzde 90’a yakın kesiminin tuttuğu parti ve beğendiği lider doğrultusunda oy kullanacağını; sonucu, geriye kalan yüzde 10-15’in belirleyeceğini söyledi.
İktidar ve muhalefet liderlerinin şu anda yaptıkları maçlarda taraftarları kızıştıran “amigo”ların çabalarını hatırlatıyor. Kendi takımına abartılı övgüler, rakip takıma küfür, kâfir...
Ayıplanma endişesi
Bu eylemin amacı ayrışmayı kızıştırıp taraftar blokunu daha güçlü hale getirmektir.
Peki böyle bir durumdan iki tarafın kazanımları eşit olur mu?
Olmadığını görmek lâzım.
AKP’nin devlet ve belediye olanaklarını sınır tanımaksızın kullanmasından doğan avantajına Başbakan’ın kavgacı hitabet yeteneğinden gelen üstünlüğünü eklemek gerekir.
Şu görüş revaçtaydı:
“Pek çok kimse, iktidarın yarattığı korku ortamından etkilenerek HAYIR oyu kullanacağını gizliyor. Açıkça söylemeye çekiniyor.”
Adil Gür dün bu tezi dengeleyecek yeni bir şey söyledi:
“Çevresinde ayıplanır endişesi ile Evet oyu kullanacağını gizleyen seçmenler de mevcut!”
Gür yürütülen kampanyanın kitle üstündeki etkilerini sağlıklı olarak ölçebilmek için Eylül’ü beklemek gerektiğini söylüyor.
Korkarız ki yanlışını fark eden taraf için yeni bir şans yaratacak düzeltmeleri yapmaya zaman kalmayacak.
O nedenle iki taraf da nefret ve düşmanlığı kitlelerini güçlendirmek için harç olarak kullanırken doğru bir iş yapmadıklarını geç kalmadan görmelidirler.
CHP’ye uyarılar...
Bu ihtiyaç CHP bakımından daha da önemli. Kılıçdaroğlu durumunu tartmakta daha erken ve daha dikkatli davranmalı.
Yarattığı umut ve heyecanın sebebi, ******’dan daha sivri dilli, daha kavgacı bir lider olacağı beklentisi değildi herhalde.
Hakaret dozu yükselirken kalitesi devamlı düşen atışmanın, sonucu belirleyecek olan o yüzde 10-15’lik seçmen kitlesi üstünde çekici değil itici etki yaratacağını mutlaka dikkate alması gerekir.
12 Eylül’de hukuk devletinin geleceği ile ilgili yaşamsal önemde bir referandum yapacağız.
CHP de dahil muhalefetin ciddi bir kampanyası yok.
Yaşanan tehlike anlatılmıyor.
Ortada ne etkileyici bir afiş var, ne düşündüren bir slogan...
CHP yargıyı iktidar boyunduruğuna sokmanın tarihi yanlışına karşı halkı uyandıracak yerde dikkatleri başka yöne çekmeye çalışan iktidarın oyununa geliyor.
Tuzağa düşüyor.
Yaratıcılığı “Recep Bey” ve “Kemal Efendi” ile sınırlı bir kampanya tüm taraflar için ayıptır!

Güngör MENGİ

Vatan


General ampul...

Posted: 11 Aug 2010 12:43 PM PDT

Tuhaf bir süreç...
Ordu komutanını polis arıyor...
Albay terfi ederse paşa olacak, polis yakalarsa Silivri mahkûmu...
O da orduevinin balkonunda oturuyor...
İkisinin arası...
Güner Paşa’nın öngörülen göreve atanmamasında da; Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Hanım’ın elini sıkmadan protokol sırasından ayrılması rol oynadı diyorlar...
Büyük suç...
El sıkmadın, selam çak bari...
İkisinin ortası...
Nitekim TSK ile AKP iktidarı arasında sekiz gün süren tayin-terfi krizinin yorumunu yaptı arkadaşlar:
“Orta yol bulundu...”
Oysa değil...
Hepimiz biliyoruz ki TSK’nın hiyerarşisini allak bullak ettiler...
Sicil, komutanlık özelliği, deneyim, yaş, baş, sıra mıra kalmadı, siyasetin parmağı girdi bir kere...
Sevgili Fikret Bila dünkü yazısında açık ve net yazmıştı:
“YAŞ kararlarına Abdullah Gül damgasını vurdu...”
Peki farkında değil misiniz:
YAŞ’a on gün kala ortaya atılan sürpriz iddialarla birçok şereflinamuslu subayın üstünün çizildiğinin...
Ve sonuçta:
Bu seneki YAŞ’ta irticaya bulaşmış bir tek asker ihraç edilmezken... Tam tersine irticaya tepki göstermiş olanların bir şekilde “ihraç” edildiğinin...
Gizli saklı Dolmabahçe pazarlıkları örneği, farkında olmadığımız yeni bir ürününü mü sunuyor yoksa bize kader:
General ampul...

Bekir COŞKUN

Habertürk


Bir evlâdın sessiz çığlığı!

Posted: 11 Aug 2010 12:41 PM PDT

Öyle bir baskı dönemi yaşıyoruz ki artık gerçekleri konuşabilmek, yazabilmek gazetecinin bile “görevi” olmaktan çıktı, sıra dışı bir eylem haline geldi.
Referandum yaklaşırken bir de üstüne azgın bir kesimden gelen baskı ve hakaret dolu mektuplar eklendi... Zannediyorlar ki yazdılar mı herkes bu palavralardan etkilenir ve susar. Ama işte önce insanlık, sonra gazetecilik asıl böyle günler için lâzımdır.
Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında alınacak terfi kararlarından önce 101 askere “Balyoz sanığı” iddiası ile yakalama kararı çıkarıldı. YAŞ krizi çözülemeyecek bir noktaya ilerlediği sırada iktidarın “Bu gerginliği daha fazla sürdürmeyeceğiz” açıklamalarıyla birlikte yakalama kararı kaldırıldı. Yargının canı istediğinde ve istediği kişilere yakalama, tutuklama kararı çıkarıp, istediği anda yüzden fazla kişinin yakalama kararını kaldırıvermesinin tesadüf olamayacağını, bu yapılanın (şu anda yüksek yargı dışındaki) mahkemelerin nasıl siyasi etki altında olduğunun açık ispatı olduğunu hâlâ anlamayan var mı bilmiyorum.
ÇIKARLAR VE KORKU
Gerçekleri en açık ve net örneklerle görmesine rağmen korkarak sinen, kolaycılığa kaçan, sadece çıkarına bakan veya ne olursa olsun futbol takımı tutar gibi en fahiş yanlışları görmeden taraf tutanlara ise söylenecek söz yoktur artık.
Dünkü VATAN’ın sürmanşet haberinde 1,5-2 yıldır tutuklu vaziyette sorgulanmayı bekleyen Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal ve Fatih Hilmioğlu vardı. İki gazeteci ve iki bilim adamı... Hepsinin aileleri, çoluk çocuğu var. İki yıla yakın süredir hapis hayatı yaşıyorlar, hayatları kendilerinden çalınıyor ve bunun yapılabilmesine aslında hukuk, adalet izin vermediği gibi kendilerine bildirilmiş, açıklanmış somut bir delil, somut bir suç bile yok ortada...
Yine “Balyoz” suçlamasıyla önce yakalama kararı çıkarılan, sonra kaldırılan 101 kişinin yakalanması gerekmiyorsa onların neden tutuklu olduğunu, aylarının yıllarının, onurlarının gasp edildiğini, bu “ÇİFTE STANDART”ı açıklayabilecek kimse var mı?
720 GÜNÜN HESABI
Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan’ın “Babamı aldıklarında 15 yaşındaydım, şimdi 4 ay sonra 18 olacağım. En güzel günlerimizi bizden çaldılar, onu haftada bir gün görebildim. Babamı bugün serbest bıraksalar 720 günün hesabını kim verecek” dediği sessiz çığlıklara hiçbir annenin, babanın sessiz kalması mümkün değil.
Hele Avusturya Lisesi gibi iyi bir okulu kazanmışken, yaşadığı büyük mağduriyete anlayış göstermeyen yönetimin baskıları yüzünden okuldan kaydını almak zorunda kalması eğitimcilerin bile anlayışsızlığını, zor durumda bir öğrenciye destek olmak yerine köstek olmalarını nasıl da anlatıyor.
Bu olaylara bakıp da ülkemizin geleceği ile ilgili iyimser duygulara sahip olmak hiç de kolay değil.
Ama eğer adaletin zerresi kalmışsa Türkiye’de, suçunu bilmeden tutukluluk kararı çıkarılan insanları hâlâ neden içerde tuttuklarını açıklamak zorundalar.
Özellikle de YAŞ toplantısı sırasında “yakalama kararlarını bir çırpıda kaldırtıverenler” açıklarsa toplumun daha iyi anlayacağına hiç şüphe yok!

***

Ordu’nun referandumla ilgisi var mı?
Pazartesi günkü gazetenin manşetinde ise Mardin’de askeri araç içinde kalleş ellerin döşediği mayınlarla şehit olan çocuğa ağlayan babanın görenlerin yüreğini kanatan fotoğrafı vardı. Hemen yanında üç liderin referandum savaşları...
Erdoğan hâlâ Kılıçdaroğlu’nun “neden aday olduğuna” takmış ha “kamera” diyor, ha “memur Kemal efendi” diyor (memurluğun ne kusuru varsa?)... Kılıçdaroğlu cevaben “Aynaya baksın dedi baktım. Memur Kemal’i gördüm. O da baksın, kalpazanları, yetim hakkı yiyenleri görsün” diyor. Bahçeli “Tıpış tıpış Yüce Divan’a” diyor.
Hiç kimsenin umurunda değil sanki son şehitler... O yürekler acısı “yeni gelin”lerin, anaların, babaların gözyaşları.
Hiç kimse “şehit evladının cenazesinde giymek için kıyafeti olmayan ve gece yarısı mağaza açtırılarak giydirilen” şehit ailelerini hatırlamıyor. Bu kahpe mayınların, saldırıların nasıl durdurulacağı değil, orduda kimin komutanlığının önleneceği, hangi liderin diğerine ne cinlikle cevap vereceği önemli sanki... Sadece güç, iktidar, oy, para, kavga bu mudur artık Türkiye’nin ölçüleri? Milleti canından bezdirmek midir siyaset?
REFERANDUM YALANLARI
Öte yanda referandum yalanları tam gaz... Bir okurumuz, Neslihan Demir; “Bir arkadaşım çevresinde ‘referandumda neye evet/hayır diyeceğini bilmeyenlerin eğer hayır derlerse başa asker geleceğine inandırıldıklarını söyledi” diye yazmış.
Dicle Üniversitesi’nin yaptığı anket ise Diyarbakır’daki deneklerin yüzde 33’ünün “ordunun tutumunun yeni bir anayasa hazırlanamaması önündeki engel” olduğunu düşündüğünü ortaya koymuş.
Her ikisi de yalanların nasıl etkili olabildiğini gösteriyor. İktidar partisinin kimseye danışmadan, paylaşmadan tek başına hazırlayıp Meclis’e getirdiği, hazırladıktan sonra muhalefeti katılmaya çağırdığı ve Meclis’ten tek başına geçirdiği Anayasa paketi ile ordunun ne ilgisi var?
Sadece aynı süreçte orduyu darbe iddialarıyla devamlı gündemde tutarak arada bir bağlantı varmış gibi gösterildi, oysa bunlar tümüyle ayrı konulardır.
Muhalefet partileri yaratılan kavga ortamına balıklama dalarak zaman geçireceklerine millete gerçekleri anlatsınlar.

***

Sevgili okurlarım, hepinize hayırlı, huzurlu bir Ramazan ayı diliyorum... Umalım da hiç değilse bu ayın hatırına yalan söyleyenlerin yüzü kızarsın ve sussunlar!

Ruhat MENGİ

Vatan


İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'dan garip 'hayır' yasağı!

Posted: 11 Aug 2010 12:30 PM PDT

İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu... İstanbul‘a hoş geldiniz.
Ama görüyorum ki sefalar getirmemişsiniz...
Ne yalan söyleyeyim, “Demokrasi, demokrasi” diye tutturan ama demokrasiyi sadece kendi çıkarları söz konusu olduğunda anımsayan bir iktidarın valisi olacağınıza, devletin ve halkın valisi olmanızı ister ve beklerdim.
Ama daha “İstanbul’a ısınma turları” attığınız şu kısa dönemde öylesine büyük bir pot kırdınız ki, artık ister istemez gözlerimiz üzerinde olacak!

***

Bilmeyenler için bu “pot”u kısaca anımsatalım:
Türkiye Komünist Partisi, 12 Eylül‘de yapılacak referandum kapsamında siyasi propaganda yapmak ve vatandaşları “hayır” oyu kullanmaya teşvik etmek için bir stant kurmak istemiş.
Lâkin siz bu standın kurulmasına izin vermemişsiniz...
Gerekçe olarak da, “vatandaşın oyunun etkileneceği”ni göstermişsiniz...
Yani; “dünya demokrasi tarihi”ne geçecek bir kara mizaha imzanızı atmışsınız!

***

Mutlaka bilirsiniz ama yine de anlatmakta yarar var Sayın Vali:
Kasap dükkânlarında et satılır, manavda da sebze-meyve...
Hiçbir belediye zabıtası, “Neden erik satıyorsun” diye, bir manava ceza kesemez!
Siyasi partiler ise, demokrasinin olmazsa olmaz kurumlarındandır ve amaçları “vatandaşın oyunu etkilemek”tir...
Türkiye Komünist Partisi (TKP) de bu ülkede 2001 yılından beri faaliyetlerini anayasal düzen içinde sürdüren ve tüm sorumluluklarını yerine getiren siyasi bir partidir.
2001‘den bu yana yapılan tüm seçimlere girmiş ve halkın bir bölümünün teveccühünü kazanmıştır.
Şimdi siz, 12 Eylül‘de oylanacak anayasa değişikliğine “Hayır” kampanyası yürüten bu partiye diyorsunuz ki, “Vatandaşın oyunu etkileyemezsin, sana stant falan kurdurmam...”

***

Siz anayasal bir siyasi partinin, tamamen anayasal sınırlar içinde propaganda yapmasına izin vermiyorsunuz ama...
Öte yandan meslektaşınız olan Ankara Valisi, iktidar yanlısı Memur-Sen‘in Yüksek Seçim Kurulu‘nun açık yasağına karşın Ankara sokaklarını “Evet” afişleriyle donatmasına göz yumuyor...
Bu ne yaman çelişkidir Sayın Vali?
Bu nasıl hukuksuz bir hukuk, adaletsiz bir adalettir?

***

Sayın Vali...
Birbirimizle ilk kez bir araya geldiğimiz bu yazıda kalbinizi kırmak istemem... Bu yüzden sözcük seçimlerimde ne kadar titiz ve kibar davranmaya çalıştığımı fark ettiğinizi umarım.
Ama...
Sizin bu yaptığınız şey, düpedüz demokrasinin ruhuna aykırı, faşizan bir eylemdir.
Daha da ötesi “SUÇ”tur!
İktidar partisi ya da diğer partiler, “vatandaşın oyunu etkilemek” için günün 24 saati kent kent, meydan meydan dolaşacaklar, onlara bir şey demeyeceksiniz...
Ama gözünüze kestirdiğiniz ya da sempati duymadığınız bir partiye “saçmanın da ötesinde” bir gerekçeyle yasak koyacaksınız...
Siz “kralın adamı” mısınız Sayın Vali?

***

Demokrasiyle yönetilen bir ülkede bir valinin böyle bir karar alabilmesi için sağlığının bozuk olması gerekir...
Tüm ciddiyetimle soruyorum; sağlığınız yerinde mi?

*****

GÜNÜN SORUSU
Tuncay Özkan dünkü duruşmada biraz fazla yüksek sesle “tahliyesini” istediği için, mahkeme heyeti kendisine “beş duruşmadan men” cezası vermiş... Böylece özgürlüğünden sonra, şimdi de savunma hakkını kaybetmiş... Sorum basit:
Şu Tuncay’ı assak da kurtulsak mı?

*****

İmzana sahip çıkamayacaktın neden attın Eşref Bey?

Anayasa değişikliği paketine “Evet” diyeceğini açıklayarak CHP‘den istifa eden Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem...
Dün size basit bir soru sordum ve “Madem bu anayasa değişikliğine ‘evet’ diyecektiniz, o zaman neden 86 gün önce Anayasa Mahkemesi’ne verilen ve anayasa değişikliği paketinin iptal edilmesini talep eden dilekçeye imza koydunuz?” dedim...
Dün bu sorumu duymazdan geldiniz ve en küçük bir açıklama bile yapmadınız.
Bu nedenle bugün, o dilekçede yer alan imzanızı da yayınlıyorum...
Bu imzayı “iş olsun” diye mi attınız Sayın Milletvekili?
Sizin imzanız bu kadar ucuz mu?

Mustafa MUTLU

Vatan


'Ölüleri ağzına alma, dirilerle hesaplaş'

Posted: 11 Aug 2010 12:18 PM PDT

CHP'li Tekin: Sayın başbakan ölüleri ağzına alma, dirilerle hesaplaş

CHP MYK Üyesi Gürsel Tekin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştirerek, “Başbakan bu ülkede sadece sana değil hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Ölüleri ağzına alma. Sen şimdi ölüleri bırak.
Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin partisinin Tekirdağ İl Başkanlığın ziyarat etti. Burada Tekin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Belediye Başkanı Adem Dalgıç, CHP İl Başkanı Kadir Albayrak ve partililerle sohbet etti. Burada gazetecilere açıklakmalarda bulunan Tekin, başbakan Erdoğan’ı eleştirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştiren Tekin, “Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nu 2-3 gündür kamuoyunda da izliyorum, Başbakan dahil olmak üzere bakanları, genel başkan yardımcıları ve onlar yetmedi belediye başkanlarının kimyası bozuldu. Başbakanın sıkça kullandığı ‘Bunların demokrasi anlayışı bu. Bize kefen giydirmek istiyorlar’ sözü var. Başbakan merak etmesin bu ülkede hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Bunu bilsin. Bizim bu mübarek günde senden bir ricamız var. Ölüleri ağzına alma. Önce Mustafa Kemal ****** ile uğraştın. Yetmedi İsmet İnönü ile meşgul oldun. Yetmedi Menderes'le meşgul oldun, o da yetmedi Özal ile meşgul oldun. Sen şimdi ölüleri bırak. Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
HESABIN VARSA BUGÜN VER
CHP iktidarında Başbakan Erdoğan’ın Yüce Divan’a götüreceklerini ifade eden Tekin, “CHP ne diyor. CHP diyor ki Başbakan sen nasıl ki 2003 yılında bu ülkenin başbakanı, bakanlarını yüce divana götürdün hesap sordunsa, bizim iktidarımızda da biz, eğer bugün verecek hesabın varsa bugün ver, seni biz yüce divan götürmeyelim. Biz kimseyi yüce divana götürmek istemeyiz” dedi.
Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye ait olduğu iddia edilen görüntüleri hakkında görüşü sorulması üzerine Tekin, “Siyasetin bu kadar kirlendiği çirkinleştiği bir dönem yaşıyoruz. İnsanların özel yaşamları siyaset malzemesi edilecek hale gelmişse Türkiye demokrasisi büyük yara almış demektir. Türk siyasetçisi eğer hesap verecekse dinarla dirhem arasındaki hesabı verecektir. Hiç kimsenin özel yaşamı kimseyi ilgilendirmez” dedi.
KILIÇDAROĞLU, BAŞBAKANIN KİMYASINI BOZDU
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin, Tekirdağ’ın ardından CHP'li Çorlu Belediyesi'ni ziyaret etti. Gürsel Tekin, burada liderler arasındaki söz düellosuna ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'ın kimyasını bozduğunu ifade etti. Büaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Ak Partili yöneticilerin uslubunu eleştiren ÜTekin şöyle konuştu:
“Sayın Kılıçdaroğlu’nu ben çok yakinen tanıyorum, ama bu kadar kısa süre içerisinde herkesin kimyasını bozacağını tahmin etmiyordum. Başta sayın Başbakanımızın kimyası bozulmuş, üslup gerçekten bir başbakana yakışmayacak üsluba dönüştü. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde Sayın Başbakan da siyaset yapanlar da aklıselim laflar kullanırlar. Sayın Başbakanımız özellikle bu referandum süreci içerisinde en çok kullandığı kelimelerin bir tanesi kefendir. Allah hiç kimseye kefen giydirmesin. Sayın Başbakan dahil olmak üzere hiç kimseye düşmanlarımıza da giydirmesin. Kefen dönemleri bitmiştir, ülkemizde öncelikle idam kalkmıştır. Hiç kimse korkmasın kefen dönemi yok. Elbette her siyasi hesap verecektir. 4 koldan saldırıya geçtiler, Sayın Başbakan, Sayın Arınç, Sayın Ankara Belediye Başkanımız saldırıyor. Bu bizim için mutluluk, Kılıçdaroğlu ile ilgili toplumun da ciddiye almayacağı saldırılara geçtiler. Yok ‘villası var’ diyorlar. Kooperatifi olmayan yoktur benim de kooperatifim var. Kooperatif insanların ufak paralarla ödediği bir yer. Bunu büyüterek havuzlu villası var gibi ya da çocuğunu işe sokmuş. Demek ki Kılıçdaroğlu o kadar temiz ki bula bula bunları buldular.”
‘EVET’Çİ VEKİLLERİN GEREĞİ YAPILDI
CHP içerisindeki ‘Evet’ diyen vekillerle ilgili soruya Tekin, “Evetçi vekillerin gereği yapıldı. Onun için bu saatten sonra söylenecek bir şey yoktur. Biz Türkiye'ye hayır kampanyası başlattık. İnşallah hayırlı olur. Sayın Erdem, parti içerisinde uzun süre görev yapmış bir isimdir. Böylesi bir süreç içerisinde bu kampanyaya negatif bir şey vermesini doğrusu ben de yadırgadım” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Belediye Başkanı Ünal Baysan, Gürsel Tekin'e Çorlu Belediyesi'nin yeni logosunun yer aldığı flama ve yine logo baskılı fincan takımı hediye etti.

CHP MYK Üyesi Gürsel Tekin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştirerek, “Başbakan bu ülkede sadece sana değil hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Ölüleri ağzına alma. Sen şimdi ölüleri bırak. Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin partisinin Tekirdağ İl Başkanlığın ziyarat etti. Burada Tekin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Belediye Başkanı Adem Dalgıç, CHP İl Başkanı Kadir Albayrak ve partililerle sohbet etti. Burada gazetecilere açıklakmalarda bulunan Tekin, başbakan Erdoğan’ı eleştirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştiren Tekin, “Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nu 2-3 gündür kamuoyunda da izliyorum, Başbakan dahil olmak üzere bakanları, genel başkan yardımcıları ve onlar yetmedi belediye başkanlarının kimyası bozuldu. Başbakanın sıkça kullandığı ‘Bunların demokrasi anlayışı bu. Bize kefen giydirmek istiyorlar’ sözü var. Başbakan merak etmesin bu ülkede hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Bunu bilsin. Bizim bu mübarek günde senden bir ricamız var. Ölüleri ağzına alma. Önce Mustafa Kemal ****** ile uğraştın. Yetmedi İsmet İnönü ile meşgul oldun. Yetmedi Menderes'le meşgul oldun, o da yetmedi Özal ile meşgul oldun. Sen şimdi ölüleri bırak. Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
HESABIN VARSA BUGÜN VER
CHP iktidarında Başbakan Erdoğan’ın Yüce Divan’a götüreceklerini ifade eden Tekin, “CHP ne diyor. CHP diyor ki Başbakan sen nasıl ki 2003 yılında bu ülkenin başbakanı, bakanlarını yüce divana götürdün hesap sordunsa, bizim iktidarımızda da biz, eğer bugün verecek hesabın varsa bugün ver, seni biz yüce divan götürmeyelim. Biz kimseyi yüce divana götürmek istemeyiz” dedi.
Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye ait olduğu iddia edilen görüntüleri hakkında görüşü sorulması üzerine Tekin, “Siyasetin bu kadar kirlendiği çirkinleştiği bir dönem yaşıyoruz. İnsanların özel yaşamları siyaset malzemesi edilecek hale gelmişse Türkiye demokrasisi büyük yara almış demektir. Türk siyasetçisi eğer hesap verecekse dinarla dirhem arasındaki hesabı verecektir. Hiç kimsenin özel yaşamı kimseyi ilgilendirmez” dedi.
KILIÇDAROĞLU, BAŞBAKANIN KİMYASINI BOZDU
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin, Tekirdağ’ın ardından CHP'li Çorlu Belediyesi'ni ziyaret etti. Gürsel Tekin, burada liderler arasındaki söz düellosuna ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'ın kimyasını bozduğunu ifade etti. Büaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Ak Partili yöneticilerin uslubunu eleştiren ÜTekin şöyle konuştu:
“Sayın Kılıçdaroğlu’nu ben çok yakinen tanıyorum, ama bu kadar kısa süre içerisinde herkesin kimyasını bozacağını tahmin etmiyordum. Başta sayın Başbakanımızın kimyası bozulmuş, üslup gerçekten bir başbakana yakışmayacak üsluba dönüştü. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde Sayın Başbakan da siyaset yapanlar da aklıselim laflar kullanırlar. Sayın Başbakanımız özellikle bu referandum süreci içerisinde en çok kullandığı kelimelerin bir tanesi kefendir. Allah hiç kimseye kefen giydirmesin. Sayın Başbakan dahil olmak üzere hiç kimseye düşmanlarımıza da giydirmesin. Kefen dönemleri bitmiştir, ülkemizde öncelikle idam kalkmıştır. Hiç kimse korkmasın kefen dönemi yok. Elbette her siyasi hesap verecektir. 4 koldan saldırıya geçtiler, Sayın Başbakan, Sayın Arınç, Sayın Ankara Belediye Başkanımız saldırıyor. Bu bizim için mutluluk, Kılıçdaroğlu ile ilgili toplumun da ciddiye almayacağı saldırılara geçtiler. Yok ‘villası var’ diyorlar. Kooperatifi olmayan yoktur benim de kooperatifim var. Kooperatif insanların ufak paralarla ödediği bir yer. Bunu büyüterek havuzlu villası var gibi ya da çocuğunu işe sokmuş. Demek ki Kılıçdaroğlu o kadar temiz ki bula bula bunları buldular.”
‘EVET’Çİ VEKİLLERİN GEREĞİ YAPILDI
CHP içerisindeki ‘Evet’ diyen vekillerle ilgili soruya Tekin, “Evetçi vekillerin gereği yapıldı. Onun için bu saatten sonra söylenecek bir şey yoktur. Biz Türkiye'ye hayır kampanyası başlattık. İnşallah hayırlı olur. Sayın Erdem, parti içerisinde uzun süre görev yapmış bir isimdir. Böylesi bir süreç içerisinde bu kampanyaya negatif bir şey vermesini doğrusu ben de yadırgadım” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Belediye Başkanı Ünal Baysan, Gürsel Tekin'e Çorlu Belediyesi'nin yeni logosunun yer aldığı flama ve yine logo baskılı fincan takımı hediye etti.

CHP MYK Üyesi Gürsel Tekin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştirerek, “Başbakan bu ülkede sadece sana değil hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Ölüleri ağzına alma. Sen şimdi ölüleri bırak. Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin partisinin Tekirdağ İl Başkanlığın ziyarat etti. Burada Tekin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Belediye Başkanı Adem Dalgıç, CHP İl Başkanı Kadir Albayrak ve partililerle sohbet etti. Burada gazetecilere açıklakmalarda bulunan Tekin, başbakan Erdoğan’ı eleştirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bize kefen giydirmek istiyorlar” sözünü eleştiren Tekin, “Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nu 2-3 gündür kamuoyunda da izliyorum, Başbakan dahil olmak üzere bakanları, genel başkan yardımcıları ve onlar yetmedi belediye başkanlarının kimyası bozuldu. Başbakanın sıkça kullandığı ‘Bunların demokrasi anlayışı bu. Bize kefen giydirmek istiyorlar’ sözü var. Başbakan merak etmesin bu ülkede hiç kimseye kefen giydirilmeyecek. Bunu bilsin. Bizim bu mübarek günde senden bir ricamız var. Ölüleri ağzına alma. Önce Mustafa Kemal ****** ile uğraştın. Yetmedi İsmet İnönü ile meşgul oldun. Yetmedi Menderes'le meşgul oldun, o da yetmedi Özal ile meşgul oldun. Sen şimdi ölüleri bırak. Sen bu dirilerle meşgul ol. Hesabın varsa dirilerle hesaplaş” dedi.
HESABIN VARSA BUGÜN VER
CHP iktidarında Başbakan Erdoğan’ın Yüce Divan’a götüreceklerini ifade eden Tekin, “CHP ne diyor. CHP diyor ki Başbakan sen nasıl ki 2003 yılında bu ülkenin başbakanı, bakanlarını yüce divana götürdün hesap sordunsa, bizim iktidarımızda da biz, eğer bugün verecek hesabın varsa bugün ver, seni biz yüce divan götürmeyelim. Biz kimseyi yüce divana götürmek istemeyiz” dedi.
Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye ait olduğu iddia edilen görüntüleri hakkında görüşü sorulması üzerine Tekin, “Siyasetin bu kadar kirlendiği çirkinleştiği bir dönem yaşıyoruz. İnsanların özel yaşamları siyaset malzemesi edilecek hale gelmişse Türkiye demokrasisi büyük yara almış demektir. Türk siyasetçisi eğer hesap verecekse dinarla dirhem arasındaki hesabı verecektir. Hiç kimsenin özel yaşamı kimseyi ilgilendirmez” dedi.
KILIÇDAROĞLU, BAŞBAKANIN KİMYASINI BOZDU
CHP MYK üyesi Gürsel Tekin, Tekirdağ’ın ardından CHP'li Çorlu Belediyesi'ni ziyaret etti. Gürsel Tekin, burada liderler arasındaki söz düellosuna ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'ın kimyasını bozduğunu ifade etti. Büaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Ak Partili yöneticilerin uslubunu eleştiren ÜTekin şöyle konuştu:
“Sayın Kılıçdaroğlu’nu ben çok yakinen tanıyorum, ama bu kadar kısa süre içerisinde herkesin kimyasını bozacağını tahmin etmiyordum. Başta sayın Başbakanımızın kimyası bozulmuş, üslup gerçekten bir başbakana yakışmayacak üsluba dönüştü. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde Sayın Başbakan da siyaset yapanlar da aklıselim laflar kullanırlar. Sayın Başbakanımız özellikle bu referandum süreci içerisinde en çok kullandığı kelimelerin bir tanesi kefendir. Allah hiç kimseye kefen giydirmesin. Sayın Başbakan dahil olmak üzere hiç kimseye düşmanlarımıza da giydirmesin. Kefen dönemleri bitmiştir, ülkemizde öncelikle idam kalkmıştır. Hiç kimse korkmasın kefen dönemi yok. Elbette her siyasi hesap verecektir. 4 koldan saldırıya geçtiler, Sayın Başbakan, Sayın Arınç, Sayın Ankara Belediye Başkanımız saldırıyor. Bu bizim için mutluluk, Kılıçdaroğlu ile ilgili toplumun da ciddiye almayacağı saldırılara geçtiler. Yok ‘villası var’ diyorlar. Kooperatifi olmayan yoktur benim de kooperatifim var. Kooperatif insanların ufak paralarla ödediği bir yer. Bunu büyüterek havuzlu villası var gibi ya da çocuğunu işe sokmuş. Demek ki Kılıçdaroğlu o kadar temiz ki bula bula bunları buldular.”
‘EVET’Çİ VEKİLLERİN GEREĞİ YAPILDI
CHP içerisindeki ‘Evet’ diyen vekillerle ilgili soruya Tekin, “Evetçi vekillerin gereği yapıldı. Onun için bu saatten sonra söylenecek bir şey yoktur. Biz Türkiye'ye hayır kampanyası başlattık. İnşallah hayırlı olur. Sayın Erdem, parti içerisinde uzun süre görev yapmış bir isimdir. Böylesi bir süreç içerisinde bu kampanyaya negatif bir şey vermesini doğrusu ben de yadırgadım” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Belediye Başkanı Ünal Baysan, Gürsel Tekin'e Çorlu Belediyesi'nin yeni logosunun yer aldığı flama ve yine logo baskılı fincan takımı hediye etti.

Ferhat AKGÜN / DHA


Kılıçdaroğlu halka sordu

Posted: 11 Aug 2010 12:06 PM PDT

Dubai'de 1 milyar dolara kendi ülkesini pazarlayan bir Başbakana ’evet’ mi diyeceksiniz?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Bana ’memur Kemal’ dediler, şimdi ’Bay Kemal’ diyorlar, ne derlerse desinler, hiç umurumda değil. Benim bir tek ismim var; Kemal. O da millete feda olsun" dedi.
Kılıçdaroğlu, Aksaray Kent Meydanı’nda halka hitap etti.
Bugün manevi duyguların en yoğun yaşandığı ay olan ramazanın birinci günü olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, "Bugün siyasi bir konuşma yapmayacağım. Size
içten gelen, samimi, dürüst, namuslu bir konuşma yapacağım" dedi. Kılıçdaroğlu, doğruları söylerlerse halkın kendilerine destek vereceğine inandığını söyledi.
Çiftçinin hayatından memnun olmadığını öne süren Kılıçdaroğlu, "Rakam aldım, bu rakamların hiçbirisi politik değil. Gübreye bugüne kadar yüzde 400 zam geldi. Mazota yüzde 200 zam geldi. Bu sürede şeker pancarının fiyatına baktık 90 bin liradan 110-115 bin liraya çıkmış. Yani artış yüzde 30. Gübreye yüzde 400, mazota yüzde 200, şeker pancarına yüzde 30 zam. Bunun insafla ilgisi varsa hiç
ses çıkarmayacağım ama bu insafsızlıksa sizin vicdanınıza teslim ediyorum" diye konuştu.

"BENİM BİR TEK İSMİM VAR"
Siyasetçi sözü değil, vatandaş Kemal’in sözünü verdiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bu memlekette hangi siyasi kul hakkı yiyecekse karşısında sizin Kemalinizi görecektir. Buna emin olmanızı istiyorum. Bana ’memur Kemal’ dediler, şimdi ’Bay Kemal’ diyorlar, ne derlerse desinler hiç umurumda değil. Benim bir tek ismim var; Kemal. O da millete feda olsun diyorum. Millet için çalışıyorum.
Ramazan ayındayız, sadaka ekonomisine son vereceğiz. İnsanların yoksulluğunu teşhir etmeyeceğiz, halkın iktidarında yoksula elbette yardım edeceğiz. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Bizim felsefemiz budur.
Aile sigortası getireceğiz. Geliri olmayan veya düşük geliri olan ailelere aile sigortasından her ay aylık ödenir. Biz bu parayı yoksul ailede kadının banka hesabına yatıracağız. Kadın gidecek, işçi gibi, memur gibi, emekli
gibi aylığını çekecek, çoluk çocuğunun rızkını sağlayacak."
"Aksaray’ın çok sorunu olduğunu, Aksaray’ın Recep Bey’e güvendiğini ve 3 milletvekili verdiğini" söyleyen Kılıçdaroğlu, "Ama AK Parti hükümeti, Aksaray’a işsizlik verdi. Aksaray’a, perişan olan çiftçi verdi. Siftah yapmayan
esnaf verdi. Şimdi sandık geliyor, sandığa gideceğiz, şapkamızı önümüze koyacağız ve vicdanımızın sesini dinleyeceğiz ve ’hayır’ diyeceğiz" dedi.
Kılıçdaroğlu, yalan söyleyenlerin maskesini indireceğini dile getirerek, şöyle konuştu:
"Dubai’de imzalanan anlaşma var. Dubai’de 1 milyar dolar bağış verdiler. Dediler ki ’1 milyar dolar para veriyoruz, sen kuzey Irak’a girmeyeceksin.’ Önce inkar ettiler ama anlaşma Amerika Hazine Bakanlığının internet sitesinde
yayınlandı. Şimdi bütün vatandaşlarıma soruyorum. Şehitlerimiz var. 1 milyar dolara kendi ülkesini pazarlayan bir Başbakana ’evet’ mi diyeceksiniz, ’hayır’ mı diyeceksiniz? Yine söylüyorum, Recep Bey duysun diye söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmamış bir olayı söylüyorum. Dubai’de anlaşma imzaladın. 1 milyar dolara kendi ülkeni pazarladın, vicdan yok mu sende, ahlak
yok mu sende diye soruyorum."
CHP GENEL BAŞKANI KILIÇDAROĞLU, NEVŞEHİR’DE: BİR BAŞBAKAN MEYDANLARDA VERDİĞİ SÖZÜ TUTMAZSA, O BAŞBAKANI NE YAPMAK LAZIM? ÖNÜNÜZDE 12 EYLÜL VAR, SÖZÜNÜ TUTMAYAN BİR BAŞBAKAN VAR. RECEP BEY’E DERSİNİ VERMEK, HER YURTSEVERİN GÖREVİ ARTIK
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Bir başbakan meydanlarda verdiği sözü tutmazsa, televizyon ekranlarında yaptığı konuşmanın arkasında durmazsa, o başbakanı ne yapmak lazım? Önünüzde 12 Eylül var, sözünü tutmayan bir başbakan var. Recep Bey’e dersini vermek, her yurtseverin görevi artık" dedi.
Kılıçdaroğlu, partisince Nevşehir’de düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, kul hakkı yiyenlere, alın terini sömürenlere hesap sormak için Nevşehir halkından kendisine yetki vermelerini istedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Ekim 2002 tarihinde Nevşehir’deki konuşmasında, "Parti programlarının 16. sayfasında, dokunulmazlıkların kaldırılacağının yazılı olduğunu" söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"16. maddede bakın ne yazıyor; ’Milletvekili ve bakanların yargılanmalarının önündeki anayasal engeller kaldırılacak, dokunulmazlık tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri yönündeki engellerle ayrıcalıklarla birlikte ele alınacaktır’. Buraya gelip, ’Biz dokunulmazlıkları kaldıracağız, milletvekili
dokunulmazlıklarını kaldıracağız, bakanların yargılanmalarının önündeki engelleri kaldıracağız’ diye size söz verdiler. Şimdi Anayasa referandumu geldi. Dokunulmazlıkları kaldıran bir hüküm var mı? O zaman soruyorum, bir adam, bir başbakan, meydanlarda verdiği sözü tutmazsa, televizyon ekranlarında yaptığı konuşmanın arkasında durmazsa, o başbakanı ne yapmak lazım? Önünüzde 12 Eylül var, sözünü tutmayan bir başbakan var. Recep Bey’e dersini vermek, her yurtseverin görevi artık. Hem söz vereceksin, hem sözünü yerin getirmeyeceksin. O zaman millete düşen, onu sandığa gömmektir. Bunun için söz veriyor musunuz?"
Kul hakkı yiyen, yolsuzluk yapıp köşeyi dönenlerden hesap soracaklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Kul hakkı yeyip, yolsuzluk yapıp, köşeyi dönüp sırtını vatandaşa döneceksin, vatandaşın alın terini görmeyeceksin, yeri geldiğinde onu aşağılayacaksın, sana derdiği anlatmaya çalıştığı zaman da ’al ananı git’ diyeceksin. Bunun mutlaka dersini vereceğiz" dedi.
Kalabalığın, "Vur vur inlesin, Başbakan dinlesin" sloganı atması üzerine Kılıçdaroğlu, "Siz hiç endişelenmeyin, gövdesini silkeliyoruz, sizler de dallarını silkeleyin. Yere düşürünceye kadar bunu yapacağız" diye konuştu.
Hükümetin, emeklilerle ilgili bir kanun çıkardığını, 5510 sayılı bu kanunun bir maddesinde, "Emekliye milli gelir artışından pay verilemez" hükmü bulunduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Şimdi Nevşehir’den soruyorum, Sayın Başbakan, böyle bir kanun çıkardın mı çıkarmadın mı? Eğer, ’Ben böyle bir kanun çıkarmadım’ derse, size söz veriyorum, kanunun o maddesini Recep Bey’in yakasına rozet diye takacağım. Sayın Başbakan, 2004’te, ’Aldığım maaşla geçinemiyorum. O yüzden şirket kuruyorum’ diyor. Aldığın aylık 10 bin lira, taksi, dolmuş, uçak parası vermezsin. Sen 10 bin lirayla geçinemiyorsan Nevşehir’deki bir emekli, ayda 500-600 lirayla nasıl geçiniyor diye hiç kendine sormadın mı? Şimdi, Sayın Başbakan desin ki, ’Ben böyle konuşmadım’, yakasına bu konuşmayı da iliştireceğim" dedi.
Kılıçdaroğlu, mitingin ardından Uçhisar ve Ortahisar beldelerinde vatandaşlarla sohbet etti, Ürgüp ilçesinde "Üç Güzeller" olarak bilinen Peri Bacalarında anı fotoğrafı çektirdi.

AA


Referandumda neden birleşik oy pusulası yok?

Posted: 11 Aug 2010 11:24 AM PDT

MERAK ETTİKLERİM
Tam bir ay sonra referanduma gidiyoruz ama, oylama yöntemi, pusulaların oluşturulması konusunda çok ciddi kaygı ve kuşkular var.
2007 seçimlerinde “hile yapıldığına” inananların çokluğunu biliyorsunuz. Benzer bir korku şimdi referandum için de yaşanıyor.
Pazartesi günü “Hayır çıkma olasılığı çok daha yüksek” diye tahminde bulunmuştum. Gerçi AKP ve yandaşları buna çok kızdılar ve 13 Eylül sabahı “görüşeceğimizi!” son derece “anlamlı” cümlelerle ifade eden mesajlar gönderdiler.
Buna karşın, referandumda “hayır” oyu kullanmayı düşünenler “Biz de sizin gibi hissediyoruz ama, referandumda hile yapılmayacağı ne malum” diye meraklarını dile getiriyorlar.
Seçimde hileyi önlemenin yolu biliyorsunuz sandıklara sahip çıkmaktan geçiyor. Önümüzdeki pazartesi günü sandıklara sahip çıkabilmenin ve hileyi kökünden önlemenin yöntemlerini tek tek sıralamaya çalışacağım. Bu önerileri siyasi partilerin yerine getirmesi halinde kimsenin aklında kuşku kalmayacaktır.
Referandumla ilgili en çarpıcı ve şaşırtıcı yöntem, oylamada iki ayrı pusula kullanılacak olması.
Yüksek Seçim Kurulu referandumda iki pusula kullanılacağına karar verdi. Evet pusulası beyaz, hayır pusulası ise kahverengi olacak.
Seçmenler diledikleri pusulanın üzerine “Evet” mührünü yasacak ve zarfa koyacaklar.
Burası kafa karıştırıcı. Zarfa tek pusula mı konacak? İki pusula konursa oy iptal mi edilecek?
Pusulaların üzerine neden “Evet” mührü vuruluyor. Bazı sandıklarda bu “Evet”ler de “Hayır” üzerine vurulmuş olsa da “Evet” sayılamaz mı?
En sonunda, zarflar ince olursa, koyu bir renk olan “Kahverengi” dışarıdan belli olabilir, bu da muhtemelen bazı vatandaşları korkutacaktır.
Baksanıza, sadece “Evet” veya “Hayır” diye oy kullanacağız, ama karşımıza bir çok kuşkulu soru çıkıyor.
Oysa Yüksek Seçim Kurulu hepsini bitirecek bir karar alabilir.
Tıpkı genel ve yerel seçimlerdeki gibi “Birleşik oy pusulası” hazırlanabilir. İki seçenekli pusulanın üzerine seçmenler neyi tercih ediyorlarsa üzerine “Tercih” mührünü vurabilir. Böylelikle bütün kuşkuların ve olası yanlışlıkların önüne geçilmiş olabilir.
Her nedense özellikle muhalefet partileri bunun gürültüsünü hiç çıkarmadılar. Oysa bu konuları çoktan düşünmüş ve uygulatmış olmalılardı.

*****

KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Nereden bu bolluk?
Önce Hak-İş kentlerdeki billboard’ları doldurmuştu “Evet” sloganıyla. Şimdi de bir Memurlar Sendikası çıktı. Neredeyse İstanbul’un tamamını kaplamışlar. Başka kentleri şimdilik bilmiyorum.
Peki bunlar nasıl sendikadır ki çok pahalı olan bu reklam alanını bu kadar zahmetsiz biçimde kullanıyorlar? Nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Özellikle İstanbul’da billboard’larda yer bulmanın ne kadar zor olduğu bilinir. Büyük şirketler aylar öncesinden buraları kiralar ve paraların yatırır. Yani tam bu dönemde buralarda yer bulmak çok zordur. Ama belli ki Belediye kendi kontenjanını bunlara kullandırıyor.
Burada görev muhalefet partilerine de düşüyor. Örneğin CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki üyeleri imar işlerini kovalamaktan başlarını biraz kaldırıp bunlarla da ilgilenmeli.
Bu billboard’ların nasıl kiralandığını, kaç lira ödendiğini, bu kadar çok miktarda kontenjanın nasıl açıldığını sorgulamalı.
Maliye Bakanlığı bu sendikaların hesaplarına bakmalı. Sendikalar bu kadar rahat reklam harcaması yapabiliyor mi araştırılmalı.

*****

Terbiyesiz yazar
Adamın biri oturmuş bir kitap yazmış. Adını verip reklamını yapmak istemem.
Kitabın üzerinde “hepsi bir bahaneyle tasfiye edilmiş” bazı askerlerin üniformalı fotoğrafları var.
Kitabın adı bile askeri “aşağılayan, onurunu zedeleyen” kelimelerden oluşuyor.
Kitabın içinde ise hepsi yakından tanınan ve tasfiye edilmiş bulunan komutanlar hakkında doğru olup olmadığını şu anda bilemeyeceğimiz iddialarla dolu.
Üstelik bu iddialar pek çok hakaret sıfatının desteği ile alaylı biçimde kaleme alınmış.
Buraya kadarı beni çok ilgilendirmez. Burası demokratik ve özgür bir ülke. Her ne kadar basın özgürlüğü konusunda dünyanın 106’ncı ülkesi olsak da, iktidarın beğenmediği kişi ve kuruluşlara, Cumhuriyet değerlerine, ******’e ve ilkelerine hakaretlerde bulunma özgürlüğünde herhalde dünya birincisiyiz.
Ancak kitabı yazan kişi, ki adını daha önce hiç duymamıştım. Kitabından bana da göndermiş. Üstelik imzalamış da. “Sayın Can Ataklı postalseverine” diyor ve altında kötü bir Türkçe ile yazılmış bir alay hakaret...
Ne yazık ki bu türle çok karşılaşıyoruz son yıllarda. Türkiye sevgisizi bir zihniyet bunların eline kalem kâğıt verip, herkese çamur bulaştıran, ipe sapa gelmez sözde iddiaları yazdırıyor, ortalığa salıyor.
Kitap yazmanın da içine ettiler ya. Ne diyeyim?
Bu arada terbiyesizlikte sınır tanımayan bir başka yazar daha var. O bir gazetede yazıyor, adını vermek ve saçma sapan bir polemiğe girmek istemiyorum.
Ama sağa sola bulaşan ve kendi zihniyetinin temsilcileri tarafından komik bulunan bu yazar kendi kafasından darbeci gazeteciler sıralaması yapmaya kalkışmış.
Bir şey söylemeye gerek bile yok, kendi bataklıklarında güldürsünler kendileri gibi düşünenleri. O kadar.

*****

İktidar, Anayasa değişikliği filmini kendisi yazdı, başrolde de kendisi var. Bu durumda muhalefete söyleyecek tek bir replik kalıyor, “Nayır, nolamaz!” (Gani Yıldız)

*****

YENİ ÖĞRENDİM
Bir dokun bin 'ah' işit
Bu köşede dün “dünyanın en pahalı taksilerinin” Bodrum’da olduğunu yazmıştım. Daha sabahın erken saatlerinde Bodrum’dan bir taksici aradı.
“Can Bey” dedi, “Evet haklısınız, dünyayı bilemem ama Türkiye’de Bodrum’dan daha pahalı taksi ücreti olan yer yok.”
Ben de “Tamam işte ben ne yazdım zaten” diye sordum. Taksici devam etti: “Bundan biz de çok şikâyetçiyiz. Hep sorun yaşıyoruz. Taksiye binenler kendi şehirlerindeki fiyatları biliyor ve tepki gösteriyor” dedikten sonra şunu ekledi:
“Durum böyle olunca, müşteri ile pazarlık yöntemi daha cazip oluyor. Taksimetre açmak yerine aşağı yukarı belirlenmiş daha ucuz fiyatları söylüyoruz müşterilere”
Taksici okurum, “Ama asıl sorun bu değil” diye yeni bir sayfa açtı konumuza. Anlattıklarını aynen sizle paylaşıyorum:
“Bodrum Belediyesi taksimetre ücretlerini çok yüksek tuttu. Ama bir şey daha yaptı. Biz taksiciler, durak dışında müşteri alamıyoruz. Örneğin Bodrum’dan Türkbükü’ne müşteri getirdik. Geri dönerken yolda duran biri işaret etse, durup almamız mümkün değil. Çünkü 600 lira ceza yazılıyor.”
Tabii şaşırarak “Neden?” diye sordum. Taksici anlattı: “Gittiğimiz yerin taksicilerini mağdur etmemek içinmiş. Yani biz ancak tek yol çalışabiliyoruz. Zaten gittiğimiz yerden geri dönüş için çok nadir müşteri çıkıyor, ama çıksa da biz alamıyoruz. O müşteri neredeyse oranın taksi durağına gidecek ve oradan binecek.”
İşte belediyenin taksimetre ücretlerini yüksek tutmasının nedeni buymuş.

Can ATAKLI

Vatan


Ha Abdullah ha Recep...

Posted: 11 Aug 2010 10:56 AM PDT

Başbakanlık’la Genelkurmay siperlerini “kırmızı çizgi” gibi birbirinden ayıran “Milli Müdafaa” caddesindeki “Planlı” Yaş Tatbikatı’nın sızma, püskürtme, indirme, çıkarma manevraları sona erdi.

“Ak” kuvvetlerle “kara” kuvvetleri arasında icra edilen ve Cumhurbaşkanı’nın “seçkin gözlemci” olarak takip ettiği “müşterek fiili atışlı” tatbikatın “caydırıcı” neticeleri şöyle...
*

“İlk er” emekliye ayrıldı.
“Durmak yok, yola devam” taktiği kapsamında “koşan er” Genelkurmay başkanı oldu. (Tek kusuru İzmirli olması!)
*

Çömelen Başbakanımız sanki bilmiyormuş gibi, “orası falanca tepesi, şurası fişmekan vadisi” diye aklınca “coğrafya dersi” vermeye kalkışan Tümgeneral Gürbüz Kaya, kayalıkları iyice ezberlesin diye Harita Daire Başkanlığı’na gönderildi.
*

“Or”general olması beklenen Nejat Bek, “mor”generalliğe atandı... Soyadı üstünde olduğu için, “destek” komutanlığına, yani “defansa” çekildi.
*

Özel Kuvvetler Komutanlığı..
Piyasada kolordu oluşturacak kadar “tutuklanmamış” bordo bereli kalmadığı için, korgenerallerin alayı da içeri tıkıldığı için, elde avuçta kalan “tüm”lerden biri başına getirilerek, kolordu seviyesinden mecburen tümen seviyesine indirildi.
*

“Tetikçi” gazetecilerin hücumlarına cevap verebilmesi için, Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı’na Tuğgeneral Tayyar “Süngü” takıldı!
*

“Hayret, bu sefer kimse ihraç edilmedi” deniyor. Edildi... Hem de, irticacı teğmen filan değil, ******çü orgeneral... Komuta Kademesi’nde 15 olan orgeneral sayısı, 14’e düştü.
*

Hayret, şerh konulmadı!
*

Kadının yaş’ı sorulmaz hassasiyetiyle, kadınlarımız gene general olamadı.
*

Ama, en enteresanı derseniz...
*

Cumhurbaşkanımız, Abdullah.
Başbakanımız, Recep.
Peki ya, Harekât Başkanımız?
Abdullah Recep!
*

Hem vallahi, hem billahi... Korgeneral Abdullah Recep, Genelkurmay Harekât Başkanı, Başbakanımızın askeri danışmanı, dolayısıyla bir ve iki numaranın “koalisyon güçleri komutanı” oldu.
*

Böylece, “Abdullah’a sorayım, Recep’e bi danışayım” derdi ortadan kalktı... Fark etmez artık, ha Abdullah, ha Recep, harekâtları halledecek Abdullah Recep.

Yılmaz ÖZDİL

Hürriyet



--


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cumhurbaşkanımız, Abdullah. Başbakanımız, Recep. Peki ya, Harekât Başkanımız? Abdullah Recep! *
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║ :: Günün ve Gündemin Yorumu.-
Buraya geçin: