Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Hoşgeldiniz.

sizde sitemizin tüm içeriğinden faydalanmak istiyorsan üye olun veya üye iseniz giriş yapınız iyi forumlar .

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Hoşgeldiniz.

sizde sitemizin tüm içeriğinden faydalanmak istiyorsan üye olun veya üye iseniz giriş yapınız iyi forumlar .

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║

Welcome to the site & Siteye Hoşgeldiniz.

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Galeri
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 141 kişi 5/14/2011, 14:38 tarihinde online oldu.
En son konular
» Peki bunlari biliyormuydunuz
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:46 tarafından Nymphadora.*

» Benden avatarlar .
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:42 tarafından Nymphadora.*

» TÜM YALANLARA HAYIR!!!!!!
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:20 tarafından Nymphadora.*

» Dünyalar kadar seviliyosun (:
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:04 tarafından Nymphadora.*

» Soner aktas`in youtube sitesindeki özel videolari..
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:03 tarafından Nymphadora.*

» Antalya Manzara Resimleri..
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 11:00 tarafından Nymphadora.*

» Ben
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty7/8/2011, 10:51 tarafından Nymphadora.*

» İTAAT EDENLER GİDECEK BİAT EDENLER GELECEK..!
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty12/31/2010, 05:46 tarafından Admin

» Şimdi tanıdınmı beni ?
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty12/17/2010, 08:55 tarafından Admin

Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde SoNeR AkTaŞ adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║ adresi saklayın ve paylaşın
Anket
Forum

 

  Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏ * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 132
Puan : 655
Kayıt tarihi : 03/10/09
Nerden : Antalya & Almanya

Kişi sayfası
Rep Gücü :
 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Left_bar_bleue1000/1000 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty_bar_bleue  (1000/1000)

 Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty
MesajKonu: Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏ * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN    Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏       * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN Empty8/6/2010, 08:15

*
Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏


* ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN
* Ölüler sandık başına...
* Dikenleri yok etmeye soyunanlar... Gül bahçesini kurutmayın!
* Şikâyet etmeyin gereğini yapın!
* YAŞama yürütme yargı
* “HAYIR”DA HAYIR VAR, HAYDİ SANDIK BAŞINA…

ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN


Neşe Düzel, Taraf Gazetesi adına son dönemde AKP'ye verdiği destekle bilinen Kürdistan Sosyalist Partisi Lideri Kemal Burkay ile röportaj yaptı.

Burkay'ın Ergenekon hakkında "derin" bilgisi bir yana Odatv'nin dikkatini bir başka ayrıntı çekti. Burkay röportajda şunları söylüyordu:

"Özal, Türkmenistan ve Azerbaycan ziyareti sırasında, bir grup milletvekiline, ‘ben bu sorunu çözeceğim’ demişti. İçişleri Bakanı Hikmet Çetin de oradaydı. Özal, ‘Çocuklar siz de yardımcı olun, ben bu sorunu çözeyim’ diyor. Hikmet Çetin, ‘Sayın Cumhurbaşkanım, siz çok yoruldunuz. Biraz dinlenseniz’ deyip lafı değiştiriyor. Öcalan’ın da kanısı oydu. ‘Adamı götürdüler’ dedi."
Taraf okurları Kemal Burkay'dan Hikmet Çetin'in "İçişleri Bakanı" olduğunu öğrenseler de, Çetin hayatında hiç İçişleri Bakanlığı yapmadı. Özal'ın gezisinin olduğu dönemde Çetin, Dışişleri Bakanı'ydı.

Hadi Burkay yanlış hatırladı ya da yanlış ifade etti, Neşe Düzel, nasıl bir "gazetecilik birikimine" sahipse, bunu nasıl atladı?
Meselenin daha ilginç bir boyutu daha var.

Hikmet Çetin'in adı İçişleri Bakanı olarak yalnızca "Balyoz"dan sonra kurulacak hükümette geçiyordu!

Bunu da Vatan gazetesi, Taraf'tan alıntı yaparken yanlış aktarmıştı. Taraf'ın yayımladığı listede Çetin, "Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı" diye geçiyor, Vatan, nedense "Hikmet Çetin İçişleri Bakanı..." diye alıntılıyordu.
Böylece "Hikmet Çetin - İçişleri Bakanlığı" meselesi dönüp Taraf'a geri geldi


Ölüler sandık başına...


Polisimizin askerimizi yakalaması, mahkememizin adliyemizi basmasından sonraya denk gelir...
Ki emniyetimiz, savunmamız ile çatışmakta...
Onun için bir anlık bankamatikten para çekmeye giden komutanımızı polisimiz ele geçirdi...
Ben hiç böyle bir dönem görmedim...
Aslında bir gizli ve sinsi iç savaşın tam ortasında Türkiye...
Hükümet, devlet ile çatışırken...
Aslında bir el değiştirmenin son aşamasıdır; referanduma gidiyorlar...
Ki ikinci kuvvet, birinci kuvvetin üstüne çıkarken... Üçüncü kuvvet, ikinci kuvvetin üstüne otursun...
İşte bu sırada Fethullah Gülen Hocaefendi buyurdu:
“Ölüler dahi oy kullanmalı...”
Mevtalar sandık başına geldiklerinde oy verme işlemine yoğun katılımı düşünebiliyor musunuz?..
Tabii ki “evet”çiler çoğunluktadır sandık başında:
“Bu kim?..”
“Rahmetli enişte...”
“Niye durmadan ‘evet evet...’ diye bağırıyor?..”
“Her Müslüman kişiye cennet-i âlâda 35 bin bakire huri verdilerdi...
Onlarla meşgul olmakta...”
Arkalarında zebaniler, alevler içinde sandık başından son hızla geçerken
“Hayırrrr...” diyenler bize kalıyor bu durumda...
Ne yapacaksınız?...
Türkiye, ******’ün laik-çağdaş ülkesi olmaktan çıkıp da... Tarikatların, hocaların, imamların yönettiği bir din devleti mi olacak?...
Artık sonuna gelindi bence...
Bu son yol ayrımıdır...
Ve siz karar vereceksiniz...
Evet mi?..
Hayır mı?..

Bekir COŞKUN

Habertürk


Dikenleri yok etmeye soyunanlar... Gül bahçesini kurutmayın!

Posted: 04 Aug 2010 12:58 PM PDT

Yüksek Askeri Şûra tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı‘na atanması beklenen 1’inci Ordu Komutanı Hasan Iğsız hakkında, hem de terfisinin görüşüldüğü saatlerde “sürpriz” bir soruşturma açıldı. Iğsız ile 18 subay, AKP‘yi yıpratmak için 42 internet sitesi birden kurmakla suçlanıyor.

***

Olayın “adli” tarafını izleyip, sonucu bekleyeceğiz.
Ama dört konu çok önemli:
Birincisi... Bu soruşturmanın zamanlaması...
Madem savcının elinde böyle bir bilgi ve belge vardı; o zaman neden, Başbakan‘ın YAŞ‘ta “Hasan Iğsız’ın atanmasına direndiği saatler”e kadar bekledi? Bu zamanlama, bazı askerlerin tasfiyesi için “siyasetçilerle bazı yargı mensuplarının işbirliği yaptığı” iddialarına ciddiyet kazandırmıyor mu?

***

İkincisi... Nasıl oluyor da bir “meçhul subay”, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en gizli yazışmalarını armut toplar gibi toplayıp evine götürebiliyor?
Yoksa bu zat, kendisinden asla kuşku edilmeyecek kadar “üst, üst, üst” rütbede biri mi?
Acaba; kendisinin başı belaya girdi de, bir tür “itirafçı” pozisyonunu seçip, arkadaşlarını mı satıyor?

***

Üçüncüsü... Neden bu “AKP karşıtlığı suçlamaları”, Birinci Ordu komutanlarına kadar dayanıp, tam orada kesiliyor?
TSK gibi emir-komuta zincirinden asla şaşmayan bir kurumda, bunların komutanlarının (eğer iddialar gerçekse) tüm bu olup bitenlerden haberdar olmaması mümkün mü?
Yoksa haklarında işlem başlatmak için onların da “terfi etmeleri ya da emekli olmaları mı” bekleniyor?

***

Ve dördüncüsü... Soruşturmayı geciktiren savcılar da suç işlemiyor mu?
Savcılar, neden “potansiyel suçlu” gördükleri kişilerin bir yıla yakın bir süredir, ordunun en üst görevlerinde görev yapmalarına seyirci kalıyor?
Bu bile başlı başına bir “risk” değil mi? Bu “risk”i göze almak, savcıların görevi ihmal suçu işlediği anlamına gelmez mi?

***

Hasan Iğsız ve diğerleri “suçlu”ysa, elbette cezalarını çekmeli...
Tüm bu soruları sormamın tek bir nedeni var:
Terör örgütünün iyice azdığı bir dönemde önümüze getirilen bölük-pörçük iddialar, TSK içindeki güveni ve görev azmini derinden sarsıyor.
Bu da PKK‘nın ekmeğine yağ sürüyor!
Unutmayın:
Eğer günün birinde ülkede bir “iç savaş” çıkarsa, bunu başaran PKK olmayacak...
Tamam; AKP’yi koruyalım, muhalifleri asalım, keselim, kazığa oturtalım!
Ama bunu yaparken, “ülkeyi” korumayı da ihmal etmeyelim.
Aksi halde...
Çok yakında, “dikenler”i temizlenmiş ama kendisi yok olmuş bir gül bahçesiyle karşı karşıya kalacağımızı aklımızdan çıkarmayalım!

*****

Fethullah Gülen, hiç öyle bir şey der mi?
Canım, şu benim okurlar da bir âlem!
Hani; Fethullah Gülen, ABD‘de bir açıklama yapıp, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım” dedi ya...
Neymiş; aslında bu AKP‘ye “destek” değil, açık bir “mesaj”mış...
Yani; Gülen, aslında cemaatinin üyelerine, “ölmüş kişilerin adlarını ve kimliklerini kullanarak oy verin” demiş...
***
Olur mu hiç öyle şey Allah aşkına?
Bizim gibi “gelişmiş” demokrasilerde, hiç ölülerin kimlikleriyle oy kullanılır mı?
Hiç; seçim sandığı çalınır mı?
Hiç; tam oy sayımı sırasında elektrikler kesilir mi?
Hiç, seçimin ertesi sabahı kentlerin çöplüklerinde açılmamış sandıklar bulunur mu?
Hiç; 70 metrekarelik bir dairede 50 kişi birden yaşıyormuş gibi sahte seçmen yazdırılır mı?
***
Fethullah Gülen‘in bu “iyi niyetli” açıklamasından böyle yanlış (!) anlamlar çıkaran tüm okurlarıma teessüf ediyorum...
Ayıp, ayıp!

*****

MEÇHUL SUBAY!
“Islak imza” soruşturmasını, “meçhul subay”ın gönderdiği belgeler başlattı...
“Balyoz”u, yine bu “meçhul subay”a borçluyuz...
Ve şimdi “internet andıç”ı soruşturması, aynı “meçhul subay”ın eseri...
Çanakkale‘deki, Paris‘teki, ABD‘deki, Moskova‘daki “meçhul asker” anıtlarını biliyoruz...
Ben ise; AKP Genel Merkezi‘nin önüne kocaman bir “meçhul subay” anıtı dikilmesini öneriyorum!
Görünen o ki bu “arkadaş” olmasaydı, AKP yanmıştı!

*****

GÜNÜN SORUSU
Bir “meçhul subay”ın sızdırdığı belgeler yüzünden 200’e yakın subayı “sanık” durumuna düşen TSK yönetimi, nasıl oluyor da bu adamı bir yıldır tespit edemiyor? Yoksa; tespit etti de dokunamıyor mu?

Mustafa MUTLU

Vatan


Şikâyet etmeyin gereğini yapın!

Posted: 04 Aug 2010 12:36 PM PDT

Bu köşede dün Eşref Erdem adlı CHP milletvekilinin “evetçi” olduğunu açıklaması üzerine bir yazı yazmış ve Kılıçdaroğlu’nun eğer genel başkansa gereğini hemen yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştim.
Şu ana kadar ne bu milletvekili ne de Bingöl’deki “turuncu şapkalı CHP’li belediye başkanı” ile ilgili herhangi bir şey yapıldı.
Bunun yerine CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem İnce’den Erdem’i kınayan bir demeç geldi.
İnce şöyle diyor: “Bu partide genel başkan yardımcılığı yapmış. Genel başkan yardımcısı iken geçmişte böyle bir açıklama başka bir milletvekili yapsaydı saat 17.00’ye kadar o milletvekilini partiden atardı.”
Aslına bakarsanız ne yapmaları gerektiğini söylüyor ama belli ki yeni CHP yönetiminin yüreği buna yetmiyor. Oysa işin doğrusu 17.00’ye kadar falan beklemek de değildir, o an ihraç etmektir. Genel başkan parti içi prosedürü istediği gibi hızlandırır. Disiplin Kurulu mu bakıyor bu işe, gece yarısı toplanır ve kararını alır.
Bir kere daha tekrarlamak istiyorum. Kılıçdaroğlu, delegelerin oyları ya da Önder Sav’ın saf değiştirmesi sayesinde genel başkan seçilmedi. Kılıçdaroğlu’nu başkanlığa halkın tepkisi taşıdı.
Kılıçdaroğlu eğer “delege kölesi” olarak kalacak ve kıymeti kendinden menkul örgüt denilen şeyin altında kalacaksa, CHP’nin seçimleri kazansa bile iktidar olma şansı yoktur.
Belli ki yeni yönetim “delege köleliğinin” ve “örgüt baskısının” altında eziliyor. Ülkenin ayağa kalktığı bir dönemde partisi aleyhine çalışan kişileri atmak yerine “kaç kişi götürür” telaşı içinde gözlerden uzak tutmaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu şunu da unutmamalı. CHP’den şu anda kim giderse gitsin, yanında ailesini bile götüremez. Tam şu aşamada CHP’ye yönelecek aykırı bir tutum, yanında sadece göbekten bağlı birkaç kişiyi etkiler o kadar.
Buna karşın bu kritik günlerde “evetçilik” oynamaya kalkan ve bundan bir ikbal bekleyenler kulaklarından tutulduğu gibi kapının önüne konursa, kamuoyunun sempatisi daha da artacak, üç kişi gidiyorsa 300 bin kişi partiye gelecektir.
Kılıçdaroğlu ve yeni yönetimin bunu iyi anlaması ve değerlendirmesi gerek.. Kimseden korkmalarına gerek olmayacak büyük bir halk desteği ile iktidara geldiler. Bugüne kadar CHP’ye hiçbir katkıları olmayan, şimdi de yandaş medyanın okşamalarından haz duyarak konuştukça konuşanlara karşı “parti içi demokrasi kuralları” içinde “disiplini” sağlayamazlarsa, bu halk verdiği desteği o an çekecektir.

*****

Ülke kötüye gidiyor ama ben bir şey yapmam
Bodrum’da 20 yılı aşkın süredir Güvercinlik’te kalırız. Sakin, sessiz ve öğleden sonraları rüzgârlıdır. Tercihimiz böyle, diğer eğlenceli yerlere ise canımız istediğinde gideriz.
Güvercinlik’te yürürken beni tanıyan bir çift durdurup “ne olacak ülkenin hali” diye sordular, ki bu pek çok yerde başıma geliyor.
“Merak etmeyin, durum 2007’deki gibi değil, AKP bu seçimlerden tek başına çıkmayacak bana göre” dedim. “Aman inşallah” dediler sonra da “Biz yine de korkuyoruz, ne yapmamız gerek” diye üstelediler.
Ben de büyük bir rahatlık içinde “Ne yapacağız diye sormanızın anlamı yok, üstünüze düşeni yapacaksınız, önce referandumda sonra seçimde tavrınızı ortaya koyacaksınız, Vatandaş olarak başka ne yapılabiliriz ki zaten?” dedim.
“Ama” dediler “Biz referandumda gitmeyeceğiz, bir gün için nasıl gidelim?”
Baktım, dudağımı ısırarak gülümsedim ve “İyi de o zaman bana neden ‘ne olacak bu ülkenin hali’ diye soruyorsunuz. Hem en temel görevinizi yerine getirmeyeceksiniz hem de ülkenin istediğiniz gibi olacağını sanacaksınız. Böyle bir şey mümkün mü?” dedim. Sonra cevabı bile dinlemeden yürüyüp gittim.

*****

Bakın bazıları neden ‘Evet’ diyecekmiş
İnternet ortamında gezinen bir yazı var. Mesajı açmadan “Neden evet diyeceğim” başlığı ile karşılaşıyorsunuz. Ben de merak ettim. “Acaba bu mesajda Erdoğan’ın yandaşlarına ezberlettiği cümlelerinden başkası var mı?” diye düşündüm.
Bakın bir vatandaş “neden evet diyeceğini” ironik biçimde açıklamış. İlle de “evet” diyeceğini söyleyenlerin de okumasında yarar var:
* Yetim hakkı yemekten dosyaları bulunan Recep Bey’le AKP’lileri yargıdan kurtarmak için EVET (!)
* Yargıyı, yasamayı ve yürütmeyi tek elde toplayıp, padişahlığı geri getirmek amacıyla Cumhuriyeti yıkmak için EVET (!)
* Kenan Evren’e ve 12 Eylül’e rahmet okutturacak biçimde diktatörlüğe yol açacağı için EVET (!)
* Taliban’ın önünde eğilenler için EVET (!)
* “Kul hakkı yedirtmem” diyen Recep Bey’in, eşini, Katar Emiri’nin kızının düğününe devletin uçağıyla götürüp getirmesi için EVET (!)
* Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmesi için EVET (!)
* Kadının eve kapanması, hiç çalışmaması ve erkeklere köle olması için EVET (!)
* Askerlerimizi katleden PKK’ya Habur’da kucak açmak için EVET (!)
* PKK’yla savaşan askerlerimizi cezalandırmak için EVET (!)
* Bebek katilini serbest bırakmak için EVET (!)
* Parçalanacak topraklarımızda Kürdistan’ın kurulması için EVET (!)
* Anadolu’yu Türksüzleştirmek için EVET (!)
* Ulu önderimiz Mustafa Kemal’i tarihten silmek için EVET(!)

*****

Depreme karşı güçlendirme adı altında otopark mı yapılıyor?
İstanbul Fındıklı’dan Taksim’e çıkan yokuşun sonunda tarihi bir bina içinde öğrenim veren bir okul var. Namık Kemal İlköğretim Okulu. Dört beş gün önce okulun önünden geçiyordum. Hummalı bir inşaat çalışması vardı. Koca bir tabela asmışlar. Depreme karşı güçlendirme tadilatı yapılıyormuş. 1 milyon 400 bin küsür liraya.
Bina 1885’te yapılmış bir köşk aslında. Önce devlet konukevi olarak kullanılmış. 1932-33 öğrenim yılında İstanbul’un 13. ilkokulu olarak hizmete başlamış. 1960’da İnönü olan adı Namık Kemal olarak değiştirilmiş.
İnşaata bakınca ilk dikkat çeken şey, binanın duvarları ve kirişleri. O kadar eski olmasına rağmen sanki hiç yıkılmayacakmış gibi duruyor. Ama demek ki depreme karşı dayanıksız olduğu saptanmış ki, inşaata girişilmiş.
Diğer dikkat çekici konu ise, 5 dönümlük bahçe içindeki onlarca eski ağacın moloz yığınları altında tutulması. Sanki o ağaçlar kurusun isteniyor.
Nitekim inşaata bakarken yanıma gelen bir mahalle sakini, beni tanıyarak “Can Bey” dedi “Her gün bu inşaatı içimiz sızlayarak izliyoruz. O canım ağaçlar mahvediliyor. Duyduk ki ağaçlar kuruduğu için kesilecekmiş ve ortaya çıkacak büyük alan otopark olarak kullanılacakmış.”
Çok canım sıkıldı tabii. Okul müdürünü bulamadım. Ama buradan soruyorum. O ağaçlar bilerek mi kurutuluyor, açılacak alan para getirsin diye otoparka mı dönüştürülecek?
Ve en önemlisi, o bina gerçekten depreme dayanıklı olmadığı için mi büyük tadilata girdi?

*****

Türk Standartları Enstitüsü Başkanı, “Helal gıda standardı kaçınılmaz bir ihtiyaç” demiş. Keşke benzer duyarlılığı “helal para” için gösteren devlet yetkililerimizin sayısı artsa! (Gani Yıldız)

Can ATAKLI

Vatan


YAŞama yürütme yargı

Posted: 04 Aug 2010 11:44 AM PDT

Ahalinin umurunda değil aslında.
Yaş’ar ne yaş’ar ne yaş’amaz...
*
Gene de deneyelim en azından.
*
Bu satırların yazıldığı dakikalarda...
Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 1’inci Ordu Komutanı’nın “sürpriz” şekilde emekliye sevk edileceği, onun yerine,

Jandarma Genel
Komutanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı yapılacağı iddia ediliyor.
*
Makarayı az geri saralım...
*
Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 2’nci Ordu Komutanı “sürpriz”
şekilde emekliye sevk edildi, onun yerine, Jandarma Genel Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu.
*
2002’de.
*
O gün Kara Kuvvetleri Komutanı yapılan Aytaç Yalman, önce Ergenekon şüphelisi olarak sorgulandı, sonra Balyoz şüphelisi ilan edildi. Aytaç Yalman’ın yerine Jandarma Genel Komutanı yapılan Şener Eruygur, Ergenekon’dan tutuklandı. O günün MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Ergenekon’dan gözaltına alındı. 1’inci Ordu Komutanı Çetin Doğan, tutuklandı, bırakıldı, tutuklandı, bırakıldı, şimdi gene Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon, Ergenekon’dan tutuklandı.
*
2003?
*
Özden Örnek, o gün Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ergenekon şüphelisi, gözaltına alındı. İbrahim Fırtına, Hava Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ergenekon’dan gözaltına alındı, yetmedi, Balyoz şüphelisi ilan edildi, tutuklanması isteniyor. 1’inci Ordu Komutanlığı’na getirilen Yaşar Büyükanıt, muhtıracı, darbeci ilan edildi, Dolmabahçe’den sonra madalya ve zırhlı Audi verildi. 2003 YAŞ kararlarıyla Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na getirilen İlker Başbuğ, tarihin en zor genelkurmay başkanlığı sürecini yaşadı, ne Yahudiliği kaldı, ne oğlunun PKK kankası olduğu... Eminim, 25 gün sonra emekli olur olmaz, davası açılır! Şükrü Sarıışık, MGK Genel Sekreteri yapıldı, şimdi, Balyoz’dan tutuklandı, bırakıldı, gene tutuklanması isteniyor. Hasan Iğsız, o zamanlar korgeneraldi, şimdi Ergenekon’dan ifadeye çağırılıyor, kuvvet komutanı olması mayınlanıyor... Saldıray Berk, o gün korgeneralliğe yükseltilmişti, bugün Ergenekon şüphelisi, İrticayla Mücadele Eylem Planı sanığı, Balyoz zanlısı... Kadir Sağdıç, o gün tümamiral olmuştu, bugün Kafes’ten sanık... O gün tümamiral olmuş Ali Deniz Kutluk’un, bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Yurdaer Olcan tuğgeneral olmuş, Balyoz’dan tutuklandı... Tümgeneral olan Nuri Ali Karababa’nın bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. 2003 YAŞ’ının tümamirali Feyyaz Öğütçü, korgeneralleri Ergin Saygun ve yaşayan efsane Engin Alan’la, o zamanlar tuğgeneral olan, en son Başbakan’ın çömeldiği siperde brifing verirken görülen Gürbüz Kaya, Balyoz sanığı.
*
Listeyi uzatmayayım; AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana görev yapanların alayı, ya sanık, ya şüpheli, ya zanlı... Kasaptaki ete soğan doğramayan, hariç.
*
12 Eylülcüler Marmaris’te.
28 Şubatçılar Bodrum’da.
Ortada darbe marbe yok...
Son 8 yılın hepsi darbeci!
*
Dolayısıyla, hâlâ olan bitene şaşıyormuş gibi “YAŞ’ta sürpriz” başlığı atan yalaka arkadaşları kutluyorum gerçekten... Çünkü, manzara kabak gibi ortadayken, atılsa atılsa “YAŞ’asın” başlığı atılmalı!

Yılmaz ÖZDİL

Hürriyet


“HAYIR”DA HAYIR VAR, HAYDİ SANDIK BAŞINA…

Posted: 04 Aug 2010 11:12 AM PDT

20. yüzyıla girilmesiyle birlikte “serbest rekabetçi kapitalizm” nitelik değiştirdi. Emperyalist aşamaya geçti. Sömürgeci yöntemlerle ülkelerin zenginliklerine el koymaya başladı, savaşlar çıkardı. Böylece dünya ikiye ayrıldı. Bir yanda muazzam zenginliklere sahip bir avuç gelişmiş, ileri gitmiş devlet, öte yanda çok sayıda ezilen, sömürülen, yağmalanan “mazlum” uluslar.

Lenin, “Emperyalizm” adlı kitabında, Kapitalizmin bu değişiminin teorik temellerini ortaya koydu. Onu bilimsel açıdan inceledi.

Serbest rekabetçi kapitalizmin nitelik değiştirerek, sömürgeci aşamaya geçmesini çözümleyen bir başka devrimci de Mustafa Kemal ****** idi. O da Batı emperyalizmine karşı ulusal bir “Kurtuluş Savaşı” vererek laik, çağdaş, demokratik bir cumhuriyet kurdu. Tüm mazlum uluslara örnek oldu, yol gösterdi. Yaşamı boyunca da “İstiklal-i tam” (tam bağımsız) ilkesinden asla ödün vermedi, asla Batı ile uluslar arası bir örgüt çatısı altında bir araya gelmedi. O, emperyalizm ve sömürgecilik konusunda şunları söylüyordu:

" Müstemlekecilik ( sömürgecilik ) ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır..." (Çiçerin'e mektup 22Ekim 1920 - ******'ün bütün eserleri Hâkimiyet-i Milliye, 1922)

****** genellikle, “bölge merkezli” bir dış politika izledi. Sömürgecilere karşı “Mazlum Millet”lerle dayanışma içerisine girdi. Daha o yıllarda Ortadoğu ve Asya ülkeleri ile dostluk bağlarını güçlendirerek, Avrasya ittifakının temellerini atmış, antiemperyalist bir dış politikanın nasıl olması konusunda ezilen uluslara ışık tutmuştu. Yönünü Doğu’ya çevirmişti.

Oysa biz, ******’ten önce ve sonra hep yönümüzü Batı’ya çevirdik. Kurtuluşu Batı’da aradık. Ortadoğu’yu, Asya’yı yok saydık. Batı, Osmanlıyı “hasta adam” diye parçalamaya, bölüşmeye karar verdiğinde bile “İngiliz gelecek, elimizden tutacak, bizi kurtaracak…” diye sayıkladık.

Şimdi de yurdumuzu Kürt, Ermeni, Rum adı altında eyaletlere ayırıp, parçalamak isteyen ABD’nin “eşbaşkanlığı”na soyunuyoruz.

Tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi vatanımıza saldıran emperyalistleri baş tacı edip, yurtseverleri hapishanelere dolduruyoruz.

Komşumuz, din kardeşimiz Irak’ta, Afganistan’da Amerika milyonlarca insanı öldürüyor, kadınlara kızlara saldırıyor, onları alkışlıyor, destekliyoruz. Bu işi yaparken bir yandan da “Hamdolsun Müslüman’ız.” Diyoruz.

Bu güne değin bin kez kanıtlanan, denenen gerçek şu ki, emperyalizm asla çağdaş, gelişmiş, bağımsız bir Türkiye’den yana olmadı. Asla Kemalist bir cumhuriyeti kabullenemedi. Hep parçalanmış, bölünmüş, etnik bölgelere ayrılmış bir Türkiye için, Sevr için savaşım verdi.

1980’lerden sonra ise yayılmacı, sömürgeci politikasını tüm dünyaya kabul ettirebilmek için, yeni bir politik çizgi izlemeye başladı. Modern iletişim araçlarından da yararlanarak, kendisini demokrasi ve insan hakları savunucusu olarak tanıttı. Dış görünüşünü cilaladı, parlattı, göz alıcı bir şekle soktu. Bu yeni emperyalizmin adı “küreselleşme” (globalizm) idi.

Bu küresel plana göre sınırlar kalkacak, dünya “global bir köy” haline gelecek ve neoliberalizm uygulaması ile birlikte özgürlük, demokrasi, insan hakları da yeryüzüne dağılacaktı(!).

Dağılacaktı dağılmasına da bu ilerlemeye set çeken bazı engeller(!) vardı, bunların kaldırılması gerekiyordu. Neydi bu engeller? Başta ulus-devletler, ulusal ekonomiler, sonra, bağımsızlık bilinci, antiemperyalist duruş… Bu ulusal yapılanmalar, örgütlenmeler, düşünceler yok edilmedikçe küreselleşme gerçekleşemeyecek, ülkeler bütünleşemeyecekti.

YENİ SÖMÜRGECİLİĞİN ADI BOP’ TUR

Bu nedenle emperyalizm, ulus devletlere, ulusal ekonomilere ve bağımsızlık bilincine savaş açtı.

Bu yeni sömürgeci mücadelenin adı POP’tu.

Bu, çok büyük bir Amerikan projesiydi. Hedefinde ülkelerin yer altı ve yerüstü zenginlikleri vardı.

Projenin boyutları Kuzey Afrika’daki Fas’tan başlamakta, sırasıyla Cezayir’i, Tunus’u, Libya’yı, Mısır’ı, Türkiye’yi, Güney Kafkasları, Afganistan’ı, Orta Asya’nın bazı devletlerini, Güney Asya’yı ve Ortadoğu’nun tamamını kapsamaktaydı.

Bu uygulamanın günümüzdeki temel gücü ABD, koçbaşı ise İsrail’dir.

BOP için Ortadoğu’da düğmeye basılmış ve harekât başlamıştır.

İçeriden APO ve meclisteki parlamenter ortakları, dışarıdan PKK’lı teröristler, ABD, AB ve İsrail saldırıya geçmiştir. Amaç Türkiye Cumhuriyetini parçalamak, sindirmek, korkutmak, yılgınlığa sevk etmek ve başta ordu, yargı olmak üzere, tüm cumhuriyet kurumlarına egemen olup, etkinliklerine son vermek, sonra da BOP projesini gerçekleştirerek, tüm Ortadoğu’yu bir ABD ve İsrail kıtası yapmak…

Şu günlerde yurdumuz üzerinde oynanan oyunlar giderek daha da artmıştır. Oyuncular ABD, AB, İsrail, PKK ve AKP’dir. Önlerine çıkacak engelleri, Kemalist devrimin tüm mirasını yok etmeyi amaçlamaktadırlar. Türkiye’yi Irak’a, Afganistan’a dönüştürüp, BOP projesinin bir parçası yapmaya uğraşmaktadırlar.

Çeşitli tehditlerle, tertip ve düzenlemelerle orduyu, yargıyı baskı altına alan siyasal iktidar, aynı yöntemlerle Anayasa Mahkemesine de gözdağı vermeyi başarmıştır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi heyetinin, Anayasa değişikliklerine ilişkin incelemeyi dinlenme “kaygısının” gölgesinde yaptığı ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt yaşanan kaygıyı “Mahkemedeki her üyenin ve tabii toplantı salonunun dinlenebileceği yönünde kaygı var…” sözleriyle belirtmiştir. (10.07.2010, Cumhuriyet)

Anayasa Mahkemesi, HSYK’nın ve Anayasa Mahkemesinin siyasal iktidarın emrine gireceğini bile bile paketi onaylamıştır. Daha önceki kararında AKP’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” durumuna geldiğini saptayan aynı mahkeme, böyle bir hükümete ve hükümetin Cumhurbaşkanına yüksek yargı organlarının yargıçlarının çoğunu atama yetkisini vermiştir. Yani ciğeri kediye emanet etmiştir.

Silahlı kuvvetlerin ve yargının köşeye sıkıştığını düşünen iç ve dış düşmanlar, şimdi diledikleri gibi at koşturmakta, Kemalist Cumhuriyetin temellerini dinamitleyebilmek için ellerinden geleni ardına koymamaktadırlar. Hedef ılımlı bir İslam devletidir.

HÜKÜMET REFERANDUMLA SON NOKTAYI KOYMAYA ÇALIŞMAKTADIR

Bugüne değin yapılan değişikliklerle, düzenlemelerle cumhuriyet kurumları ortadan kaldırılarak ılımlı İslam’ın alt yapısı hazırlanmıştır. Tüm kamu malları yabancılara peşkeş çekilmiştir. Sıra üst yapının yani hukukun, kültürün, oluşturulmasına gelmiştir. İktidar, Anayasa Mahkemesinin, Anayasada yapılan değişiklikleri onamasıyla birlikte bu alanda da hayli yol kat edilmiştir.

Siyasal İslam faşizmi, 2002’den bu yana yavaş ve emin adımlarla hedefine doğru ilerlemektedir.

Hükümet bu hazırlıkların ve yapılanmaların ardından şimdi son noktayı referandum yoluyla koymayı, ABD’nin ve uluslar arası sermayenin desteğini de arkasına alarak Anayasa değişikliğini halka kabul ettirmeyi planlamaktadır. AKP Anayasasına referandumdan “evet” oyu çıkarsa, genel seçimlerde AKP yeniden iktidara geçip, yeni Anayasa ve düzenlemelerle Kemalist rejimin varlığına son vermeyi, ABD’nin koruyucu (!) kanatları altında Ortadoğu’da ikinci bir İsrail olmayı düşünmektedir.

Anayasa Mahkemesi pakete ilişkin açıkladığı karar ile bu açıdan AKP’nin ekmeğine yağ sürmüş, onu cesaretlendirmiştir.

Batı ülkeleri ve ABD bu düzenleme karşısında şimdi zil takıp oynamakta, referandumdan AKP’nin zaferle çıkmasını, fiilen kurulan “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nin yeni Anayasasına kavuşmasını beklemektedir.

Referandumdan “evet” çıkarsa ABD, AB emperyalizmi ve AKP, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yi de teslim alıp, ortalığı dikensiz gül bahçesine çevirmek amacındadır.

Böylece Afganistan’da, Irakta olduğu gibi şeriatçı bir yönetim işbaşına gelecek, Kürdistan, Ermenistan, Rum eyaletleri oluşturulacak, emperyalizm ülkemizi dilediği gibi yönetecek yer altı ve yerüstü zenginliklerimizi dilediği gibi yağmalayacaktır.

Fethullah Gülen bu durum karşısında ABD’de ellerini ovuşturarak, Türkiye’ye geri dönmek, törenlerle karşılanmak için gün saymaktadır.

Maçın son raundu 12 Eylülde yapılacaktır.

Devrimciler, demokratlar, hangi partiden olurlarsa olsunlar vatanını, vatanının geleceğini düşünen tüm yurtseverler iki elleri kanda da olsa sandığa gidip, “HAYIR” oyu vermelidirler.

Siyasal iktidarın yargıyı ele geçirip, yüce divandan kaçmasına engel olmak için, rejim değişikliğine fırsat vermemek için, Türkiye Cumhuriyetinin müstemleke valileri tarafından yönetilen bir devlet durumuna düşmemesi için mutlaka sandığa gidip oyumuzu kullanmalıyız.

Çünkü bu bir AKP anayasasıdır. Bu bir ABD, AB anayasasıdır.

Neoliberallerin, liboşların “Evren’in 12 Eylül Anayasasını demokratikleştiriyoruz, çağdaşlaştırıyoruz…” yalanlarına kimse kanmasın.

Bu referandum, bir güven oylamasıdır.

Şimdi Türkiye’nin önünde iki yol vardır: Ya gidip mührünü “EVET”e basıp, AKP’nin tüm yolsuzluklarına, yasa dışı uygulamalarına, talanlarına, Deniz Fenerlerine, gemiciklerine güvenoyu verecek, “sen yine bildiğini yap, yoluna devam et, ben işsizliğe, açlığa razıyım…” diyecek ya da “HAYIR” oyu kullanarak onu bir daha geri dönmemek üzere tarihe gömecektir.

Ya laik, çağdaş, demokratik Kemalist Türkiye’den yana oy kullanacak ya da Kürt, Türk, Ermeni bölgelerine ayrılmış, ABD’nin denetiminde bir “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nden yana oy kullanacaktır...

Yani layık olduğu yönetimi seçecek. Gerisi onlara kalmış… Ama bu arada aydınları da çok yoğun aydınlanma, aydınlatma ve seçim çalışmaları beklemektedir.

Ali ERALP


You are subscribed to email updates from Ajans Medya Takip
To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. Email delivery powered by Google
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610

--
https://facebook.com/ataninaskerleri

http://kontraergenekon.tr.cx

http://ajanstakip.blogspot.com

http://ozelarsiv.blogspot.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://soner-aktas.yetkin-forum.com
 
Şikâyet etmeyin gereğini yapın!‏ * ALLAH'IN SOPASI YOK Kİ TARAF'I DÜRTSÜN
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Soner AKTAŞ ®™ █║▌│█│║▌║││█║ :: Günün ve Gündemin Yorumu.-
Buraya geçin: